Mutfak
Rengârenk, çok güzel oldu. Rengi soldukça kırmızıya düşen kadınlara benzedim iyice. Silik ve soluk renklere aşina geçen yıllardan sonra. Yabancıladım ya! Giderken de yabancıydım, siz bilmiyordunuz. Çıktığı deliği beğenmiyor oldum. Ev eski eşya karşılığı birbirine benzemez renklerde plastik leğen, mandal veren eskici tezgahı gibiydi. Fayansların mavisi. Nakışlı İsfahan mavisi. Renk renk Afrika desenleri. Dolapların içinden fil sesleri geliyor. Bir benim sesim çıkamadı. O karanlık boş bakışlarına senin. Benim yatağıma gir, benim hayatımı yaşa sonra beni ilgilendirmesin. Senin hayatın hangisi? İt ayağı gibi sürüdük. O lanet kuralları olan lanet memleketine bile severek geldim. Kucağımda Nisa, göbeğimde Nevâ. Doktor Bey pek revaçta karısı hicapta. Bir çift ayakkabı, tek bir kitap alamadan. Bohçamda hayallerim. Ah kaldı kitaplarım. Sürüye sürüye gel boğazına kadar kara gömülü bu ülkeye çakıl. Seni sefil sinsi. Ne ara değiştin yoksa hep mi böyleydin? Öğrenciyken de sefildin zaten o sefilliğin acıtmıştı içimi. Devrim yapacaktık. Üç çocuk, dört dil. Gel prolateryanın en son halkası ol. “Mesleğimi yapamadım.” deme, camları gazete kağıtlarını buruşturup siliyordun ya işte. Basınyayınçocukbakımıveevekonomisi master derecesi. Mutluyduk. Manav kasalarından yer soframız. Dallarını çiçek basmış diktiğim perdeler. Basma da fistan giymiş kutu kutu pense evimiz. Oyunlar oynardık çocuklarla, şiirler okurduk. Şiirler okurdun. Yaptığımız iş mi belirliyor kimliğimizi? Şımarıklığın lüzumu yoktu tabii. Çocuklar iyi yetişsin yeter ki. Sen git kocacım. Muayenehaneni aç. Adını da Funda Oteli koy. İçim acımıştı elinde çay termosuyla bankanın kapısında dikilirken. Kapitalizmin çelimsiz bekçisi. Senin mesleğin var. Sen git düzenimizi kur sonra gelelim biz. Ne güzel düzen kurmuşsun doktor Bey. Evet anne mutfak canlı ama bir önceki mutfağın kalanıyla uyumsuz. Ne kadar benziyorsunuz. Aynı donuk umursamaz bakışlar. Çok seversin damadını değil mi? Suç mutlaka bendedir. Babamın yanında durdum, ona kızamadım diye mi intikam alıyorsun benden? Allahla arandan su sızmıyor. Yaşadığımı yaşayasın diye mi dua ettin acaba? Açıklama yapman gerekiyor tabii neyim ben saatlik orospu mu o telefonu sıçarken bile kıç cebinde taşımandan belliydi. Alo alo kimsiniz? Biri bizi işletiyormuş öyle mi? O hemşirenin sesi bu. Bunca yıl gözümün önünde. Siz doktor beyin eşi olmalısınız. Kaltak “Benim, evet.” Annem “Depresif oldu” diyor. “Ben krem renkleri severim.” diyor. Eric‘den Funda’ya varmam mı sandın? Ben de pastel renk severim ama bu kez de canlı olsun diyorum. Ferfoje demirler artmış hep nedense. Pencereleri de mi değiştirdik? Değişmiyor bu kafa ah bu kafa. Ver ver ver. Veresiye verenin. Bir de değil, kaç tane. Pek nazik güler yüzlü, şakacı aman da aman ne sevimli oo dili de hem tatlıymış hem becerikli internette böyle oluyor demek. Bu dolap niye çıkmış yerinden? Çekilmiş diş gibi. İçimdeki boşluk. Kimim ben? Banyo ve tuvalet de değişmiş. Anneme atmayalım bunları kullanırız bir yerde ya da uydururuz bir yerlere diyorum. Ne uydurayım kendime. En çok da zekamı hafife alması. Çıkanları atmak istemiyorum. At artık at bırak. Kuyruk yapma şunu. Utanmadan “Birlikte tatil yapalım.” diyor. Çocuklar içinmiş. Annem “işcilik iyi olmadı.” diyor aslında benim de içime sinmedi. Çok renkli ve uyumsuz. İspanyol ya da Kuzey Afrika seramikleri gibi. Çekmecelerin üzerine resimleri bantla tutuşturmuşlar. İğreti hayatım. Şu dikişlere bak. İnsan şunları düzgün atar çuval mı dikiyorsunuz? Doktor demişti “Ya hayatını değiştireceksin ya da kafanı.” Mutfak büyük olsun. Yıkalım duvarı. Ada mutfak koyalım. Ferah ferah gözüm görsün ne piştiğini. Aydınlık. Yeşil solmayan çiçekler asacağım her yere. Banyo nasıl? Duvar fayansları değişmiş, klozet kırık yan dönmüş. Lanet olsun lanet olsun. Kapağı çekiştirip koparıyorum. Annem “Bunu da sen yaptın böyle” diyor. Ne zamandır böyleydi bu. Aa babacım sen ölmemiş miydin? Annem “Dur bakalım kandırabilecekmiyiz?” diyor. Sanırım yeni bir şeyler yaptırmak için ikna edeceğiz. Babam, annemin kafasına tepsiyle vurdu. Annem boyamıştı. Kanat kanada vermiş iki melek. Annemin saçları tıraşlıydı kanser hastaları gibi. Babamın elinden tepsiyi kapıp, ben de onun kafasına vurdum. Elleri annemin boğazındaydı. Bir kez daha vurdum ama alamadım üstünden. Çıkarın beni buradan. Babam ve annem, balkonlu arka odada özçekim yapıyorlar kıkırdayarak. “Ben sizi çekerim.” diyorum. Yanak yanağa verip gülümsüyorlar. Annemin saçları çene hizasında arkaya doğru taranmış, yüzü solgun ama gülümsüyor. Çok eğleniyorlar kuğunun içinde. Bacak bacak üstüne atan annem parmaklarının arasında puro tutuyormuş gibi yapıyor. Yok artık baba bu kadar eğlenmek yeter.
1-15 Aralık 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder