JO SPENCE’IN KENDİ OLMA MÜCADELESİ
Fotoğraf
insanoğlunun deneyimlerini ifade etmek için güçlü bir duygusal araç
olmuştur. 19. yüzyılda fotoğrafın icadından kısa süre sonra, fotoğraf tıbbın hizmetine
de sunulmuştur. Fotoğrafın anlamı ve gerçekliği yansıtması konusu ise bir süre
sonra tartışma konusu olmuştur. Fotoğrafta çıplak gözle göremediğimiz, ancak
bir fotoğraf makinesinin yakalaması olası olan bir durum olduğu anlaşılmıştır.
Bu duruma Benjamin W optik bilinç dışı adını vermiştir. Örneğin koşan
bir atın ayaklarının zemine temas edip etmediği fotoğrafın sunduğu bilgi ile
anlaşılmıştır. Benjamin’e göre fotoğraf bize gerçeği sunmasa bile bilinçdışına
bir kapı araladığını ifade eder. Yani fantezi, hayal, anı ya da korkuların
açığa çıkmaları için bir yol sunar. Fotoğraf farklı mecralarda kullanılmaya
devam ederken, yetmişli yıllarda mental terapilerde kullanılmaya başlamıştır.
Seksenli yıllarda ise Spence ve Martin bu gelişmeler çerçevesinde kendi
pratiklerini geliştirmişlerdir. Bu pratiklerin terapötik amaçları
varken, kadın haklarını ve kültürel kuramları da derinden
etkilemişlerdir. Re-enactment
fototerapisi olarak adlandırdıkları yaklaşımları ile bireyin özünün bir
dizi kurgu, hakkımızda söylenen, birbirleriyle ilgili öykülerin yarattıkları
ağı kullanarak anılar taranır. Kendi öykülerimiz ile görüşlerimiz arasındaki
uyumsuzluk ortaya çıkarılır. Spence ve
Martin’in kullandıkları diğer bir
teknik aile albümünün incelenmesidir. Danışanlar seanslara aile albümlerinden
kendileri için önemli olan bir
fotoğrafı getirirler. Başka nesnelerin yanı sıra bu
fotoğraflarla gizli kalmış anıları, baskılanmış duyguları ve kişisel
kimliklerini ortaya çıkarırlar. Spence J
özelinde ise kadın temsiliyetini, kimliğini ve kadınlık konularını bu doğrultuda ele
almıştır. Ancak kendisi, daha çok meme kanseri teşhisi sonrası hazırlamış
olduğu ham otoportreleri ile bilinmektedir. Hastalığı sürecince kamu
kurumlarında almış olduğu hizmetlerden memnun kalmamış ve öfke ve endişelerini
otoportrelerinde dile getirmiştir. Bu çalışmaların sonucunda 1982 yılında The Picture of Health fotoğraf
serisi ortaya çıkmıştır. Burada özellikle güç dengesizliğine ve hastalara karşı sağlık
personelinin infantilizasyonlarına (bebek yerine konulmalarına) dikkat
çekmektedir. Karşılaşmış olduğu bu muameleye, başına gelenleri fotoğraflar ile
belgeleyerek ve edilgenlikten çıkıp etken bir nesne haline gelerek karşı
koymaktadır. Artık hekimlerin tıbbi talimat ve söylevlerinin edilgen nesnesi
değildir. Etken bir hal alırken, yine de hasta olarak çaresizliğinden, yaşadığı
duygusal krizi aşmak için fototerapiden yararlanır. Fototerapi ile kanser
tedavisinin kendisinden alıp götürdüğü bireyselliği yeniden geriye kazanmaya
çalışmıştır. Fotoğraflarında bir bebek gibi giyinmiş haliyle infantilizasyona
dikkat çekerken, diğer taraftan bireyselliğini geri kazanmak için, sağlık
çalışanları ve toplumda güç sahipleri ile aynı seviyede durmaya çalışan
görüntüler geliştirmiştir. 1986 yılında ise geliştirmiş oldukları fototerapi
yönteminin bir el kitabı özelliği taşıyan “Putting myself in the picture: A
political personal and photographic autobiography” kitabını basmıştır. 1992
yılında ise vefat etmiştir.
.
Fotoğraf 1: Expected, 1990.
Fotoğraf
2’de (Jo Spence. Beyond the
Perfect Image.) Spence’in sadece gövdesi görünür. Sol memesinde kitle
vardır. Ameliyat öncesi kendisine bir işaret konmuştur. Kendisine bir nesne
gibi davranılmıştır.
Fotoğraf 2: Jo Spence. Beyond
the Perfect Image, 1985
Fotoğraf 3‘te infantilizasyon (Infantilization,
1984-Pictures of Health) konusu ele alınır. Sağlık sistemi ve sağlık
çalışanları hastaları erişkin yerine koymuyorlar.
Fotoğraf 3: Infantilization, 1984
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder