SOSYAL MEDYA

27 Ocak 2021 Çarşamba

M.Yücel İnce - Üç Mehmed Hikayesi

 Üç Mehmed Hikayesi

1

Efsanelerin de anlata geldiği, büyük nehrin Karadeniz’le birleştiği yere dayanıyor hikayem. Çocukluğum da orada geçti. Sürekli olarak karısını döven bir adam vardı, adı Mehmed. Dedikleri o ki, Gılgamış’ta geçen bir öyküsü bile var bu adamın, bana soracak olursanız bir cümlesi bile yoktur. Soyunun o destana dayandığı da yalan kanımca. Fakat benim adıma rehberlik eden gülüşünü, Bafra sigarasını dudaklarına taşıyışını ve bir kütüğün üzerine koyduğu çay bardağındaki rakısını ansıyorum. Et de yiyor.

Benim evvelim onunla ilgili birçok acıdan ibaret; çünkü denize, evin az ötesindeki küçük bir yalıdan inersem, onun rüyalarında konuklarım. Karabasanlarında kuzenimle girdiğim bir gönül ilişkisinden bahsediliyor hep. (Bu tamamen Borges’in yalanı.) Artemis’le ilk kavgam da buraya dayanır. (Bakın bu doğru işte; ama bunu anlatmak da Borges’in işine gelmiyor.)

Mehmed denizciydi: Makinist. Bana tahta evin önünde, büyük ayı ve küçük ayı takımyıldızlarını anlatan bir el yazması kitapçık da vermişti küçükken. Bunu ona, Cebelitarık’ta Bafralı Salih diye biri vermiş. Goga, derdi ona. Sıklıkla, gerizekalının tekiydi, diyecek gibi olur; ama bir dil çabukluğuyla Goga, diyerek sıyrılırdı bu günahtan. Anneannenin tüm akrabaları gibi, onun da ruhuna işlemiş gogalık, derdi bana, bir sır verirmiş gibi. Anneannemin dayısıydı Salih.

Ölmeden önce onun başucuna gelmemi çok beklemiş Gerze’li Mehmed. Geldi mi, geldi mi, diye sorup durmuş ve sonunda ölmüş. Ben ölüsüne gittiğimde gömütlükteydi. Ne kadar da çabuk çabuk atılıyordu topraklar bir bedenin ölmüş yüzüne. Adettendi bu demek!

Verdiği kitapçıkta öğütlenmişti bana, göğe ağmak üzereyken Mehmed’in başucuna varılmayacağı, gömütlükte de üzerine toprak atılmayacağı.

2

Diğer Mehmed Acarlar Longozu’nda yaşamış. Onu hiç tanımadım. Görmedim bile. Beşköprü’de numara 12’ye gidin. Garaj kapısından içeri gidiniz miydi (kafanızı eğin), el yordamıyla bulun, örümcek ağlarının kapladığı elektrik düğmesini. Sarı sinik bir lamba yanmış olmalı. Sağınıza dönün. Duvarda asılı bir fotoğraf göreceksiniz. Karasu’lu Mehmed: Uzun kulakları, simsiyah yusyuvarlak gözleri ve her iki yana yayvanca açılmış dudaklarıyla, babamı andıran; ama bana hiç benzemeyen yaşlı bir adamdır. İşte bu adamla ilgili babamın anlattığı birkaç anıdan başka elimde hiçbir yazılı kaynak yok. Onu tanıyanların söylediği tek şey, Karasu’daki evin altında küpler içinde biriktirdiği bir sürü altınının olduğu, bir de tomarlarca parasının bulunduğuydu. Bu hikayeyi babam da, (lisedeyken, onun sevdiği bir kıza dadanan bir arkadaşını bacağından bıçakladığını, bana söyledikten hemen sonra) anlatmaya başlamıştı. Parayla da, küplerin içindeki altınla da ilgilenmemiştim.

“Neden bıçakladın adamı?”

“Sevdiğim kıza bakıyordu?”

“Ya ölseydi?”

“Ölsün diye bıçakladım zaten. Yaşasın diye de bacağına sapladım.”

“Sonra ne oldu?”

“Yaşadı.”

“Hayır hayır…yani konu büyümedi mi?”

“Bana uzaklaştırma verdiler.”

“Sonra.”

“Cezam bitince okula devam ettim. Fakat babama haber gelmiş. Misliyle karşılığını vereceğiz diye. Her gün okul çıkışı beni gözetlemeye gelirdi. Bir hır gür çıkmasından korkuyordu.”

“Çıktı mı peki?”

“Yok..çıkmadı…ama ben sonra okulu bıraktım. Ondan sonraki sene de babam göndermedi. Baktım babamın beni okutmaya niyeti yok, ben de dışarıdan bitirdim okulu, askere gitmeden önce, ablam öldükten sonra.”

“Sonra peki?”

“Çok soru soruyorsun.”

“Az anlatıyorsun.”

3

Kendimi bu iki Mehmed’in arasına sıkışmış hissederim hep. Bu yüzden ismim bana gururdan çok kaygı verir. Başıma gelen her şey Mehmed’in karıştırdığı haltların ürünü. Bu hayat bile onun bana yaşattıklarından, benim de yüklendiklerimden ibaret. O yüzden alacaklıyım tümünden. Bakmayın Yücel’in başına bir “M” yazıp, hiç hareket etmesin diye, nokta koyup, onu mühürlediğime. Belki de tüm ıstırabı bu. Ona açıktan olmasa da, gizimde taşıdığım nefretten haberdar. Benden alıp kime verdiğini bilmediğim, büyük sırrın ifşasından sorumlu hissediyor da olabilir kendini. Yine de, hiçbir şeyin sorumluluğunu üstlenmiyor M. Hâlbuki kirlenmişliğimin, şu hayatı bir rüyalar zindanına çevirişimin maktulü odur.

4

Bana verilen el yazmasının öğüdü üzere, gittim evlendim (Hafifletici bir sebep değildir bir kadının sınavı olmak.). Zannettim ki, her şey yoluna girecek ve ben artık sadece Yücel olarak yaşayabileceğim. Ama çok geçmeden anladım yanıldığımı. Yanılmak değil, bunu anlamak umutlandırdı beni. Bu yüzden, son bir şans daha verdim kendime. Tuttum bir çocuk yaptım. Oğlumuz oldu. Adına Ozan dedim, bu yazgının kalemi ben olayım, şairi o olsun diye. Göbek ismini de Mehmed koydum. Bendeki bu acıyı alsın, açmazımdan beni kurtarsın istedim.

Şimdi gülüyorum kendime. Kurtulmaya çalıştıkça bir yumağa dolanmış halime bakıp, tam Yücel’lik işler diyorum. Kendimize ait olmayan bir yaşantının da sorumlusuyum artık.

Neyse ki yazıyorum, ama mesele biraz da bu. Ben yazıyorum, Mehmed yaşıyor. Onun beni çağırdığını duyar gibiyim. İhtimal gideceğim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...