SOSYAL MEDYA

12 Ocak 2021 Salı

Öğlen Arası (Sibel Oğuz)

 ÖĞLEN ARASI

Gülara, can dostum bunlara sana yazacağıma, karşında oturup anlatmayı yeğlerim fakat sen de iyi bilirsin ki plan dahilinde ilerlemek her zaman mümkün olmuyor. Her şey yoluna girdi derken ya da öyle olduğunu düşünürken kendini bir çıkmazın içinde buluyorsun. Hadi bakalım çukurda eşin dur. Oldu mu şimdi? Buralarda yaşam Akdeniz’e göre oldukça zor. Bazen havasıyla mücadele edersin, bazen yollarıyla (başın derttedir). Her zaman olduğu gibi benim mücadelem kendimle. Güldüğünü sezer gibiyim. Ne yapayım? Huyum bu. Hem sen demez misin(?) Olmasını istediğin gibi değil, olduğu gibi seveceksin. Ben kusurlarımla bütünüm. Ütüsüz gömleğimle mesela. Türkçeyi kurallarına göre konuşamıyor oluşum bir başkasına göre eksiklik olabilir fakat senin bunlara takılmayacak kadar yüce gönüllü olduğunu bilirim. Ne yalan söyleyeyim? İtiraf etmem gerekir ki ne gözlerinin güzelliği ne de seçici cümlelerin dostluğuna vesile. Genç yaşta erdem sahibi oluşun, beni olduğum gibi kabullenişin dostluğumuzun bağlarını güçlendiriyor. Seni bir yere koymam gerekirse Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde üs (üst) (sıraya)tabakaya yerleştiriyorum. Bütün samimiyetimle söylüyorum bunları. Bilirsin ikili oyunlarda hep kaybeden taraf olurum. Ne zaman birine hak etmediği bir cümle kursam yüzüm kızarır. Sözlerim bana ait olmayacak kadar uzaklaşır. Yine dağıttığımın farkındayım. Bu mevzuyu danışmak adına geçenlerde adından sıkça söz ettiren bir doktora gittim. Doktorlarla anlaştığım söylenemez, bilirsin. Neymiş efendim önce kendime inanmalıymışım. O vakit evren bana yardım etmek adına harekete geçermiş, falan filan. Kendime olan inancımı sorguladı bir bakıma. Nereden bilecek? Bana dikte edilen şeyler zehirli bir iğneden farksız.(?) Kızdım, tabii belli etmemeye çalıştım. Efendim, kendimi sevmemle başlamalıymışım işe. Öz saygıdan bir miktar yoksunmuşum. Fazla fedakarlığın zararlı onarılmaz hale gelebilirmiş.  Bak doktor, senin anlattığın şeylerin bizdeki karşılığı bencilliktir, diyecek oldum. Dilim ağzıma dolandı. Ah! Keşke yazma noktasında olduğum gibi akıcı konuşabilseydim. Zihnimin dağınıklığı hareketlerime de yansımış olmalı. Çantam, fularım... Güç bela toparlanıp ayrıldım doktordan. Bu arada fular demişken şu mevzuya değineyim. Nazım Hikmet okurmuşum. Solcuymuşum, en çakmasından. Yani dostum buralarda fulara yüklenen anlam bundan ibaret. (?)Kitaplığım kimlerden oluşuyor nereden bilecekler. Bu sıralar umut türküleri çalıyor köşe bucak  ama benim radyom hâlâ tamirde. İş çıkışı uğruyorum, çarşamba, diyor. Sabırla bekliyorum, günler tükenmedi ya. Öyle umut fideleri dikmiş değilim. Doğrusu ekecek baba mirası tarlam da yok ama bunlar mevzu edilecek şeyler değil. Kimsenin elimden almadığı gülüşüm yetmez mi? Bu arada az kalsın unutuyordum, çayı azalttım, çarpıntı yapıyor bu sıralar.

09.09.2020 2 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...