“Yeni bir hayat mümkün olmazdı belki,
İkimiz de bunun için fazlasıyla yaşlıydık."
Kafka/Babama Mektup
PENCERE
“İş battı baba."
Çok zorlandı bunu söyleyebilmek için. Sırtını dönüp pencereden dışarıya bakarken bulabildi o cesareti kendinde. O sırada akşam eline bir fırça almış bu yaşlı semtin gri binalarını kızıla boyamakla meşguldü. Caddedeki araçlar ağır ağır ilerliyor, eli kolu dolu insanlar sık adımlarla kaldırımları aşındırıyordu. Ama o bunları göremiyordu.
Yaşlı adamdan ses çıkmadı. O sırada tuvaletten yeni çıkmış, bastonundan güç alarak ilerliyordu. Koltuğuna yaklaştı, yavaşça kendini onun kucağına bıraktı. Yorulmuştu.
Bakışlarını pencereden yaşlı adama doğru çevirdi. Daha yüksek sesle yineledi. “İşim battı, dedim baba."
“Duydum, bay astronomi uzmanı."
“Astronomi değil, gastronomi."
Elini havada sallayarak “Her ne zımbırtıysa,” dedi yaşlı adam. “Borç istemeye geldiysen, benden metelik çıkmaz biliyorsun," dedi.
“Senden para falan istemiyorum baba.”
Yaşlı adamın gözü orta sehpanın üzerindeydi. “Nerede bu kumanda?” diye söylendi.
Babasının arkasına elini soktu. Kumandayı çıkarıp uzattı. Yaşlı adam sertçe kaptı kumandayı.
“Baba.” Derin bir nefes aldı. “Bir süre burada kalabilir miyim?”
“Hayırdır?”
“Restoranı kapattık. İşler tatsızdı epeydir. Şimdi de şu pandemi tuz biber ekti üstüne. Daha fazla zarara girmeden uzatmayalım dedik.”
“Televizyonda söylüyorlar, yaşlıların evine gitmeyin, diye. Sen de tutmuş bana kalmaya geliyorsun.” Kumandayı kurcalıyor, ona bakmıyordu. “O gökdelendeki dairene ne oldu?” diye sordu.
“Boşaltacağım. Kirası çok. Aylardır cepten yiyorum zaten.”
“Gitsene karının yanına.”
“Biliyorsun, biz boşanalı çok oluyor.”
“Olsun, çocuğunun anası.”
Söyleyemedi onun başkasıyla yeni bir yaşama başladığını. “Gidemem" diyebildi sadece.
Yaşlı adam kumandayı gözüne doğru iyice yaklaştırdı. Bir tuşa bastı eli titreyerek. “Kafasız” diye mırıldandı.
“Gene başladık.”
“Yaramazlık yaptın mı, kadın milleti böyle kapının önüne koyar adamı."
“ Of baba. Sanki sen sütten çıkmış ak kaşıksın. Hatırlasana biraz.”
“ O devir başkaydı. Kadınlar kocayı boşayıp evi üstüne almasını bilmezlerdi o zaman. En fazla dırdır ederlerdi.”
“Burada bir süre kalabilir miyim, diye sordum sana baba.”
“Sen gezenti adamsın. Durmazsın evde. Dışardan virüs taşırsın bana.”
Hiçlik duygusu yeniden sökün etti içinde. Çocukluğundan bu yana babasının varlığıyla onun hiçliği hep kol kolaydı. Yorulmuştu bu duygudan. “Nasıl istersen baba.” dedi. Kapıya yöneldi. “Başımın çaresine bakarım. Bu arada bir şey lazım olursa ararsın," dedi. Yaşlı adam hala bakmıyordu ona. Gözü televizyondaydı.
Portmantodan paltosunu aldı, sırtına geçirdi. Kapıyı açtı. Eşiği geçmek üzereyken yaşlı adamın sesi geldi. “Mutfakta Chivas vardı. Pencere tarafındaki dolapta. Birer parmak koy da getir. ”
Sesindeki acınası yalnızlığı hissetti. Duymamazlığa gelip kapıyı çarpıp çıkabilirdi. Üstelik haz da alabilirdi bundan. Yaşlı adam sesini yükseltti bu kez. “Buzdolabında da çikolata var. Viskinin yanında iyi gider.”
Eşikte bir süre hareketsiz kaldı. Döndü, girdi içeriye. Paltosunu çıkarıp astı.
Mutfak dolaplarını karıştırdı. Viski şişesiyle kadehleri buldu. “Buz da ister misin?” diye seslendi. Öfkeyle bağırdı babası. “Ne buzu? Hasta mı edeceksin beni?” Ne de çok korkuyor ölümden diye düşündü.
Tepsiyle döndü salona. “Şu köşedeki zigon mudur nedir, onu getir yanıma” dedi yaşlı adam. “Hah, şöyle. Şuraya koy benim kadehi.” Çikolata kutusunu da bıraktı onun sehpasına. Kendi kadehini alıp kanepeye geçti. Kadehlerini birbirlerine doğru salladılar. Boğazı yandı ilk yudumda.
Konuşmuyorlardı. İkisinin de gözleri ekrana kilitlenmişti. Suskunluğu yaşlı adam bozdu. “Haber alıyor musun kardeşinden?”
“Arada bir konuşuyoruz."
“Her sene gelmemek için bahane arardı. Al, işte bahanenin alası çıktı." Sesini inceltti. "Babacım çok istedik ama bu sefer de salgından dolayı gelemiyoruz." Güldü. Çocukken de güldürürdü babası eşin dostun taklidini yaparak.
“Kaç oldu Şikago’sundan gelmeyeli?”
“Yedi galiba."
Kadehi dikti. “Çok hızlısın. Bak her gün böyle çikolata, viski bekleme benden. Bitince yenisini sen alırsın." Başını salladı. Ah baba! Hep böyleydin, dedi içinden. Bir yerde okumuştu. Cimrilik derin bir mutsuzluğun belirtisidir, diye.
Viskinin ağırlığı babasının göz kapaklarını aşağıya çekti. Sadece televizyonun cılız sesi işitiliyordu. Akşamüzeri eve sızan caddenin gürültüsü de kalmamıştı. Mağazalar kapanmış, cadde tenhalaşmış olmalıydı. Az kalmıştı sokağa çıkma yasağının başlamasına. Yerinden kalktı. Pencereye doğru ilerledi. Karanlıktı. Başı öne düşmüş babasının cama yansımasından başka bir şey göremedi.
Nisan/2020-Bursa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder