BEN
DE KESTİM KARA SAÇLARIMI
Kara
saçlarını kesme cesaretini gösterenlere
Uzaktı
dön yakındı dön çevreydi dön, dedi annem.
Dönemezdim anne. Yolum belli artık. Ne uzaklık ne yakınlık önemli şimdilerde.
Çevre mi? Kimin umurunda Herkes kendi payına
düşeni yaşıyor. Yasaktı
yasaydı töreydi dön. Sevdim bir kere. Yüreğim
yüreğine düştü. Kara gözleri gözlerimin yeşil beneklerine sarıldı sarmaşık
gibi. Çayırlı çimenli çiçekli bir kırda dolaşmaya, karın beyazında saçlarımızı
beyazlatmaya söz verdik. İçinde
dışında yanında değilim, kızım, yavrucuğum, dedi annem. Canım
anam, bahtsız anam ben senin içinde olurum ancak. İçinde olabilsem, o sıcacık
güvenli rahminde kalabilsem. Hep sıcaklığı bulabilsem. İnsanın en büyük arayışı
bu değil midir nihayetinde? Ana huzuru. Sen hep benim yanımdasın. Aklımda,
fikrimdesin. İçim
ayıp dışım geçim sol yanım sevgi, anne. Bu
ayıplar, bu kim ne derler yüzünden değil mi tutsaklığımız? Görünmez
kelepçelerle bağlanır ellerimiz. Oysa tek derdimiz sevmek. Sevdikçe var olmak
değil mi? Kolay mı bu kelepçeli ellerle yaşamak? Kadın olmak geçim ehli olmak.
Kolay mı anne? Bu
nasıl yaşamaydı dön, desen de, desem de dönemem.
Gemileri yaktım. Sevdanın bağrına hançerimi soktum. Onlarsız
olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti.
Tohumsuz meyve, çiçeksiz dal olur mu
anne? Onları taşıdım içimde tıpkı senin beni taşıdığın gibi, anneliğimi okşadım
seni okşar gibi. Emzirdim süt damlası gibi memelerimden hayatın tadını.
Kullandım onları, evet. Sevgi için, sevmek için kullandım. Okşamak, içimde bir
şeyler büyütmek için kullandım. Sevginin en onulmazını yüreğinde hissetmek,
okşamanın, dokunmanın en kıymetlisini, en titreğini hissetmek kullanmaksa eğer
kullandım annelik sevgimi. Tutsak
ve kibirli- ne gülünç-.
İşte böyle analık. Bir de aşk. Bir de sevgi. Omuzların dik. Başın dik.
Bakışların dimdik. Kibirli evet, gülünç evet. Ama işte tüm bunlar karşısında
boynun eğik. Ne gülünç gerçekten… Gözleri
gittikçe iri gittikçe çekilmez. Oysa ben bu
gözler için yaktım, yıktım, geldim. Gözleri gözlerimde hep eriyecek belledim.
Kahırla, kinle, nefretle – hayır hiçbiri değil- öfkeyle bakan gözlerden
korktum. Başımı öne eğmedim. Ben de baktım onun gözlerine. Burun deliklerini
gördüm açılıp kapanan. Dudağı incelmişti. Gerilmişti. Oysa ilk öpüşte nasıl da
yumuşacıktı. Gittim
geldim kara saçlarımı öylece buldum. Taradım
onları fırtınadan sonra. Okşadım anam okşar gibi yanımda. Tel tel kaldırdım,
topladım, arkadan bağladım, topuz yaptım kendime baktım. Saçlarım güzel ve gür.
Gözlerim yeşil benekli. On yedisindeyim aynalarda. Yüzümde çizgi yok
ruhum öyle söylüyor. Oysa gerçek bambaşka. Kanserliyim. Ölüyorum. Tel tel
dökülüyor saçlarım. Yarısı kel kaldı kafamın. Saçlarım yoluk. Banyonun
beyazında yumak yumak. Ölmüşüm. Öldürülmüşüm. Kafa derimi yüzmüş sanki
birileri. Saçlarımı, kara saçlarımı öylece buldum. Kestim
kara saçlarımı n’olacak şimdi. Hepsini
kestim. Aldım tıraş makinasını elime, sıfıra
vurdum. Bir yuvarlak boynumun üstünde. Pinpon topu gibi. İki kaş, iki göz, bir
ağız. Kirpikler bile yok. Başımın arkasında ufak bir beze. Zararsız. Kendi
kendine. Emniyet subabı gibi. Kestim saçlarımı. Kurtuldum. Yolukluktan, biçarelikten. Birşeycik olmadı
–Deneyin lütfen-. Denemeli her insan bir kerecik
de olsa kel kalmayı. Tüm ağırlıklarından, fazlalıklarından kurtulmayı. Başımda
serinlik. Şimdi aydınlığım,
deliyim, rüzgârlıyım. Bambaşka bir yüz, bambaşka bakıyor aynadaki silüetine. Boynum uzamış omuzlarımın
üstünde. Gerdanım güzelleşmiş. Benim kel kafam ne güzelmiş! Günaydın kaysıyı sallayan yele,
her güne
günaydın diyorum. Günışığı perdelerin arasından süzülürken hasta damarlarıma
ben ölmediğime, nefes alabildiğime şükrediyorum. Güneşi görebildiğim için,
gecenin karanlığından sıyrılabildiğim için. Şimdi
şaşıyorum bir toplu iğneyi, parmağına batırdı diye
sızlananları. Kanımızda kırmızı zehir, yarını umutla beklerken ama içimizde bir
taş ağırlığı. Ayşen gidiyor, daha sekizinde çocuğu var. Saliha henüz yirmi altısında memesinin yerinde kocaman bir
yara. Dev gibi acıları bir
yaşantı ile karşılayanlara, nasıl
imrenmem? Vakur duruşların suskunluğunu nasıl alkışlamam? Gittim geldim kara
saçlarımdan kurtuldum. Kurtuldum da yepyeni bir hayata
yeniden gözlerimi açtım anne. Kendi rahmimde kendimi doğurdum bu kez. Acıları
kendim çektim.
Kara
saçlarımdan bir tutam da sende kalsın anne!
Editörün
yorumu
Merhabalar, Gülten
Akın’ın güzel bir şiiri üzerinden, etkileyici bir dille yazılmış metniniz. Cümleler,
ifadeler çarpıcı. Kaleminiz kuvvetli. Bir şiiri metne dönüştürme, çok
güzel bir fikir. Uyarlaması da o kadar kolay olmamıştır diye düşünüyorum.
Kestim kara
saçlarımı, daha çok saçın kısaltılmasını çağrıştırıyor. Bu açıdan metinde
gördüğüm ‘saçın tamamını tıraş etme’ durumu baştaki çağrışımın değişime uğraması
ve şaşırmaya neden oldu. İlk mısradan hareketle yazdığınız giriş cümlelerinde,
toplumun engel olmak istediği duygularına karşılık bir kızın cesur tutumu var.
Bu yüzden metin okuyucuda acaba nasıl karşı koydu diye bir merak oluşturuyor.
Bu soruya cevap bulamadan, metnin ortasında bir kırılma yaşanıyor. Okuyucunun
hazırlıksız olduğu bir çatışma kurmuşsunuz. Biz toplumla savaşma, kendi
değerlerini anlatıcının nasıl kurduğunu, neyle karşılaştığını merak ederken
hikâye değişiyor ve bir kanser hastasının mücadelesi ve cesur tutumunu okuyoruz.
Tamamen hikâye olsaydı bu metin, kanser kelimesi hiç geçmeden bize yaşananlar
üzerinden bunu göstermenizi, yani okuyucunun bazı işaretlerle bu anlatıcı
kanser diye düşünmesini sağlamanızı isterdim. Yeniden başa dönersem, aşkına
sahip çıkma hikâyesinden, kansere doğru dönüş yani beklenmedik olay, bu güzel
metinde ani bir kırılma yaşanmasına neden oluyor. Metnin bütünlüğü açısından bakarsak
giriş, gelişme, sonuç hepsinin ayrı güzel olduğunu ama kırılmaların da yer
aldığını söylemem gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder