SOSYAL MEDYA

31 Mart 2021 Çarşamba

Berna K. Doğan

 

 


BEN DE KESTİM KARA SAÇLARIMI

 

Kara saçlarını kesme cesaretini gösterenlere

 

Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön, dedi annem. Dönemezdim anne. Yolum belli artık. Ne uzaklık ne yakınlık önemli şimdilerde. Çevre mi? Kimin umurunda Herkes kendi payına düşeni yaşıyor. Yasaktı yasaydı töreydi dön. Sevdim bir kere. Yüreğim yüreğine düştü. Kara gözleri gözlerimin yeşil beneklerine sarıldı sarmaşık gibi. Çayırlı çimenli çiçekli bir kırda dolaşmaya, karın beyazında saçlarımızı beyazlatmaya söz verdik. İçinde dışında yanında değilim, kızım, yavrucuğum, dedi annem. Canım anam, bahtsız anam ben senin içinde olurum ancak. İçinde olabilsem, o sıcacık güvenli rahminde kalabilsem. Hep sıcaklığı bulabilsem. İnsanın en büyük arayışı bu değil midir nihayetinde? Ana huzuru. Sen hep benim yanımdasın. Aklımda, fikrimdesin. İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi, anne. Bu ayıplar, bu kim ne derler yüzünden değil mi tutsaklığımız? Görünmez kelepçelerle bağlanır ellerimiz. Oysa tek derdimiz sevmek. Sevdikçe var olmak değil mi? Kolay mı bu kelepçeli ellerle yaşamak? Kadın olmak geçim ehli olmak. Kolay mı anne? Bu nasıl yaşamaydı dön, desen de, desem de dönemem. Gemileri yaktım. Sevdanın bağrına hançerimi soktum. Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti. Tohumsuz meyve,  çiçeksiz dal olur mu anne? Onları taşıdım içimde tıpkı senin beni taşıdığın gibi, anneliğimi okşadım seni okşar gibi. Emzirdim süt damlası gibi memelerimden hayatın tadını. Kullandım onları, evet. Sevgi için, sevmek için kullandım. Okşamak, içimde bir şeyler büyütmek için kullandım. Sevginin en onulmazını yüreğinde hissetmek, okşamanın, dokunmanın en kıymetlisini, en titreğini hissetmek kullanmaksa eğer kullandım annelik sevgimi. Tutsak ve kibirli- ne gülünç-. İşte böyle analık. Bir de aşk. Bir de sevgi. Omuzların dik. Başın dik. Bakışların dimdik. Kibirli evet, gülünç evet. Ama işte tüm bunlar karşısında boynun eğik. Ne gülünç gerçekten… Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez. Oysa ben bu gözler için yaktım, yıktım, geldim. Gözleri gözlerimde hep eriyecek belledim. Kahırla, kinle, nefretle – hayır hiçbiri değil- öfkeyle bakan gözlerden korktum. Başımı öne eğmedim. Ben de baktım onun gözlerine. Burun deliklerini gördüm açılıp kapanan. Dudağı incelmişti. Gerilmişti. Oysa ilk öpüşte nasıl da yumuşacıktı. Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum. Taradım onları fırtınadan sonra. Okşadım anam okşar gibi yanımda. Tel tel kaldırdım, topladım, arkadan bağladım, topuz yaptım kendime baktım. Saçlarım güzel ve gür. Gözlerim yeşil benekli. On yedisindeyim  aynalarda. Yüzümde çizgi yok ruhum öyle söylüyor. Oysa gerçek bambaşka. Kanserliyim. Ölüyorum. Tel tel dökülüyor saçlarım. Yarısı kel kaldı kafamın. Saçlarım yoluk. Banyonun beyazında yumak yumak. Ölmüşüm. Öldürülmüşüm. Kafa derimi yüzmüş sanki birileri. Saçlarımı, kara saçlarımı öylece buldum. Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi. Hepsini kestim. Aldım tıraş makinasını elime, sıfıra vurdum. Bir yuvarlak boynumun üstünde. Pinpon topu gibi. İki kaş, iki göz, bir ağız. Kirpikler bile yok. Başımın arkasında ufak bir beze. Zararsız. Kendi kendine. Emniyet subabı  gibi. Kestim saçlarımı. Kurtuldum. Yolukluktan, biçarelikten. Birşeycik olmadı –Deneyin lütfen-. Denemeli her insan bir kerecik de olsa kel kalmayı. Tüm ağırlıklarından, fazlalıklarından kurtulmayı. Başımda serinlik. Şimdi aydınlığım, deliyim, rüzgârlıyım. Bambaşka bir yüz, bambaşka bakıyor aynadaki silüetine. Boynum uzamış omuzlarımın üstünde. Gerdanım güzelleşmiş. Benim kel kafam ne güzelmiş! Günaydın kaysıyı sallayan yele, her güne günaydın diyorum. Günışığı perdelerin arasından süzülürken hasta damarlarıma ben ölmediğime, nefes alabildiğime şükrediyorum. Güneşi görebildiğim için, gecenin karanlığından sıyrılabildiğim için. Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi, parmağına batırdı diye sızlananları. Kanımızda kırmızı zehir, yarını umutla beklerken ama içimizde bir taş ağırlığı. Ayşen gidiyor, daha sekizinde çocuğu var. Saliha henüz yirmi altısında memesinin yerinde kocaman bir yara. Dev gibi acıları bir yaşantı ile karşılayanlara, nasıl imrenmem? Vakur duruşların suskunluğunu nasıl alkışlamam? Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum. Kurtuldum da yepyeni bir hayata yeniden gözlerimi açtım anne. Kendi rahmimde kendimi doğurdum bu kez. Acıları kendim çektim.

Kara saçlarımdan bir tutam da sende kalsın anne!

 

Editörün yorumu

Merhabalar, Gülten Akın’ın güzel bir şiiri üzerinden, etkileyici bir dille yazılmış metniniz. Cümleler, ifadeler çarpıcı. Kaleminiz kuvvetli. Bir şiiri metne dönüştürme, çok güzel bir fikir. Uyarlaması da o kadar kolay olmamıştır diye düşünüyorum.

Kestim kara saçlarımı, daha çok saçın kısaltılmasını çağrıştırıyor. Bu açıdan metinde gördüğüm ‘saçın tamamını tıraş etme’ durumu baştaki çağrışımın değişime uğraması ve şaşırmaya neden oldu. İlk mısradan hareketle yazdığınız giriş cümlelerinde, toplumun engel olmak istediği duygularına karşılık bir kızın cesur tutumu var. Bu yüzden metin okuyucuda acaba nasıl karşı koydu diye bir merak oluşturuyor. Bu soruya cevap bulamadan, metnin ortasında bir kırılma yaşanıyor. Okuyucunun hazırlıksız olduğu bir çatışma kurmuşsunuz. Biz toplumla savaşma, kendi değerlerini anlatıcının nasıl kurduğunu, neyle karşılaştığını merak ederken hikâye değişiyor ve bir kanser hastasının mücadelesi ve cesur tutumunu okuyoruz. Tamamen hikâye olsaydı bu metin, kanser kelimesi hiç geçmeden bize yaşananlar üzerinden bunu göstermenizi, yani okuyucunun bazı işaretlerle bu anlatıcı kanser diye düşünmesini sağlamanızı isterdim. Yeniden başa dönersem, aşkına sahip çıkma hikâyesinden, kansere doğru dönüş yani beklenmedik olay, bu güzel metinde ani bir kırılma yaşanmasına neden oluyor. Metnin bütünlüğü açısından bakarsak giriş, gelişme, sonuç hepsinin ayrı güzel olduğunu ama kırılmaların da yer aldığını söylemem gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...