- Destanımızda
yalnız onların maceraları vardır- N. Hikmet
Kapanmayacak Parantez
Bazı anlar, bazı olaylar vardır, unutmazsınız.
Günüyle, saatiyle yaşananı anbean hatırlarsınız. Bu da öyle anlardan, öyle
günlerden biriydi.
Gülten
Akın Cumhuriyet döneminin kadın şairlerinden. Şiire İkinci Yeni çizgisinde
başlamış, sonra toplumcu şiire yönelmiş. Şiirlerinde halk şiirinden de
beslenmiş.
Eserlerine bakıyordu
çocuklar. Biri: “Hocam şiirlerinden birinin adı Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı,
Maraş ne alaka?” diye sormuştu. Ah bu gençlerin bu ‘ne alaka’ kalıplı soruları,
ben düzeltmekten yoruldum, onlar kullanmaktan bıkmayacaklar. Belki de beni hep
bu tür düzeltmelerle hatırlayacaklar, diye geçirmiştim içimden. “Hadi gel,
Gülten Akın’ın hayat hikâyesinde bulalım ‘alaka’yı
.” demiştim öğrencime.
“Hukuk
Fakültesi mezunu olan şair, eşinin görevi nedeniyle bir süre Maraş’ta bulundu.”
Yaşadığı yerlerde hem
avukatlık hem de öğretmenlik yapmış. Halkın arasına karışmayı, onları
dinlemeyi, onların sesine kulak vermeyi önemsemiş. “Peki, neden Ökkeş’in Destanı
hocam?” demişti bir başka öğrencim. Konu yaşadıkları şehirle ilgili olunca
diğer şairlere gösterdiklerinden daha canlı bir ilgiyle dinliyor ve derse
katılıyorlardı. Sizce neden olabilir, demiştim ben de. Sonra Destan’dan bir
bölümde sorumuzun cevabını bulmuştuk:
12 Şubat 1920
Maraş’ın kurtuluş günü
Nasıl ilktir Kurtuluş savaşımız
Nasıl örnektir ezilen uluslara
Maraş ilk destandır Kurtuluş Savaşı’nda
İlk gazidir.
Onunçün bizim ilk yazdığımız destan
Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’dır
Maraş kurtuldu
Duruldu Ökkeş’in kabaran yüreği.
Belli coğrafyalarda bazı
adların diğerlerinden daha yaygın olarak kullanıldığından bahsetmiştik.
Maraş’ta da Ökkeş adının yaygın kullanıldığından Maraş mücadelesinde adı
geçmeyen birçok isimsiz kahramanı temsilen, onlara duyulan saygının ifadesi
olarak şiire bu adın verilmiş olduğunu söylemiştim. Ne kadar ince bir davranış,
nasıl güzel bir duyarlılık, demişti bir kız öğrencim. Böyle bir inceliği de
ancak incelikleri fark edebilen bir ruh yakalayabilir zannımca, demiştim.
Destandan bölümler
okurken “Adamın su gibi akanıdır Maraşlı”
dizelerinin de bu destanda yer aldığını söylemiştim. Öğrencilerden bu dizeyi
duyanlar vardı ama dizeyi bir kadının söylemiş olacağını düşünmediklerini
söyleyenler olmuştu.
Maraş’ın eski çağlardan
beri tarihini, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmasını, Maraş’ın işgaline ve sonra kurtuluşuna kadar
bütün bir mazisini anlatıyordu şair.
İçine ninnilerden türkülere, ağıtlardan Maraş’a özgü ilenç sözlerine
kadar pek çok motifi doğallıkla ve özenle yerleştirmiş ki işte bir doğal destan
edasıyla karşımızda duruyor şiir, demiştim.
Bir kasım günü, derste
ondan ve “Maraş’ın ve Ökkeş”in Destanı”ndan bahsettiğimiz gün aldım ölüm
haberini. Teneffüse çıktığımda, cep telefonuma gelen mesajdan öğrenmiştim. Ah
kimselerin vakti yok durup incelikleri fark etmeye diyen şairi, inceliklerin
şairinin dizeleriyle hatırladım. “Kitaplarda
Ölmek” diyordu Behçet Necatigil de. Açılan bir parantez kapanmış mıydı şimdi?
Teneffüs sonrası sınıfa
döndüğümde öğrencilerimle de paylaşmıştım bu haberi. “Az önce kendisinden
bahsediyorduk ya, Gülten Akın vefat etmiş.” Ama bunu söylerken neden boğazımda
bir yumru varmış gibi hissetmiştim?
O akşam basında Gülten
Akın’la ilgili yazılanları okudum. Bu yazılar beni daha önce bir başka derste
başka bir öğrenci grubuyla yaptığımız tartışmaya götürmüştü. Erkek
öğrencilerden biri bir yerlerden duyduğu, kadınlardan iyi komedyen ve şair
olmaz, tezini savunuyordu. Neden olmasın, demiştim. Bu dediğin hayatın bir
yerine kadar doğru çünkü kadınlar erkeklerle aynı zaman diliminde okumaya, yazmaya
başlamadılar. Kadınlara toplum içinde gülmenin ayıp ve günah olduğu öğretilmişken
nasıl birilerini güldürsünler? Duyguları açık etmenin ayıp olduğu öğretilirken
nasıl şiir söylesinler? Ama biliyor musunuz, bizim türkülerimizin,
ağıtlarımızın pek çoğunda kadın izi vardır. Gurbete gider, çocuğu ölür, kocası
ölür, kocası askere gidince çeşitli tehlikelere maruz kalır. Kadın bunları
ağıda döker, türküye döker. Sonra bir kız öğrencim söz alarak, “Kim demiş
kadından iyi şair olmaz diye, olmasa Dağlarca’dan sonra Türkçenin yaşayan en
büyük şairi unvanını alır mıydı Gülten Akın?” demişti.
O akşam şöyle
düşünmüştüm: Ana diline sahip çıkması, onu incelikleriyle kullanması, destanlarında
türkülerinde halkını anlatması nedeniyle Gülten Akın parantezi kapanmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder