SOSYAL MEDYA

31 Mart 2021 Çarşamba

Zerrin Bilici

 


- Destanımızda yalnız onların maceraları vardır- N. Hikmet

 

                                                 Kapanmayacak Parantez

 

Bazı anlar, bazı olaylar vardır, unutmazsınız. Günüyle, saatiyle yaşananı anbean hatırlarsınız. Bu da öyle anlardan, öyle günlerden biriydi.

Gülten Akın Cumhuriyet döneminin kadın şairlerinden. Şiire İkinci Yeni çizgisinde başlamış, sonra toplumcu şiire yönelmiş. Şiirlerinde halk şiirinden de beslenmiş.

Eserlerine bakıyordu çocuklar. Biri: “Hocam şiirlerinden birinin adı Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı, Maraş ne alaka?” diye sormuştu. Ah bu gençlerin bu ‘ne alaka’ kalıplı soruları, ben düzeltmekten yoruldum, onlar kullanmaktan bıkmayacaklar. Belki de beni hep bu tür düzeltmelerle hatırlayacaklar, diye geçirmiştim içimden. “Hadi gel, Gülten Akın’ın hayat hikâyesinde bulalım ‘alaka’yı .” demiştim öğrencime.

“Hukuk Fakültesi mezunu olan şair, eşinin görevi nedeniyle bir süre Maraş’ta bulundu.”

Yaşadığı yerlerde hem avukatlık hem de öğretmenlik yapmış. Halkın arasına karışmayı, onları dinlemeyi, onların sesine kulak vermeyi önemsemiş. “Peki, neden Ökkeş’in Destanı hocam?” demişti bir başka öğrencim. Konu yaşadıkları şehirle ilgili olunca diğer şairlere gösterdiklerinden daha canlı bir ilgiyle dinliyor ve derse katılıyorlardı. Sizce neden olabilir, demiştim ben de. Sonra Destan’dan bir bölümde sorumuzun cevabını bulmuştuk:

12 Şubat 1920

Maraş’ın kurtuluş günü

Nasıl ilktir Kurtuluş savaşımız

Nasıl örnektir ezilen uluslara

Maraş ilk destandır Kurtuluş Savaşı’nda

İlk gazidir.

Onunçün bizim ilk yazdığımız destan

Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’dır

Maraş kurtuldu

Duruldu Ökkeş’in kabaran yüreği.

 

Belli coğrafyalarda bazı adların diğerlerinden daha yaygın olarak kullanıldığından bahsetmiştik. Maraş’ta da Ökkeş adının yaygın kullanıldığından Maraş mücadelesinde adı geçmeyen birçok isimsiz kahramanı temsilen, onlara duyulan saygının ifadesi olarak şiire bu adın verilmiş olduğunu söylemiştim. Ne kadar ince bir davranış, nasıl güzel bir duyarlılık, demişti bir kız öğrencim. Böyle bir inceliği de ancak incelikleri fark edebilen bir ruh yakalayabilir zannımca, demiştim.

Destandan bölümler okurken “Adamın su gibi akanıdır Maraşlı” dizelerinin de bu destanda yer aldığını söylemiştim. Öğrencilerden bu dizeyi duyanlar vardı ama dizeyi bir kadının söylemiş olacağını düşünmediklerini söyleyenler olmuştu.

Maraş’ın eski çağlardan beri tarihini, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmasını,  Maraş’ın işgaline ve sonra kurtuluşuna kadar bütün bir mazisini anlatıyordu şair.  İçine ninnilerden türkülere, ağıtlardan Maraş’a özgü ilenç sözlerine kadar pek çok motifi doğallıkla ve özenle yerleştirmiş ki işte bir doğal destan edasıyla karşımızda duruyor şiir, demiştim.

Bir kasım günü, derste ondan ve “Maraş’ın ve Ökkeş”in Destanı”ndan bahsettiğimiz gün aldım ölüm haberini. Teneffüse çıktığımda, cep telefonuma gelen mesajdan öğrenmiştim. Ah kimselerin vakti yok durup incelikleri fark etmeye diyen şairi, inceliklerin şairinin dizeleriyle hatırladım.  “Kitaplarda Ölmek” diyordu Behçet Necatigil de. Açılan bir parantez kapanmış mıydı şimdi?

Teneffüs sonrası sınıfa döndüğümde öğrencilerimle de paylaşmıştım bu haberi. “Az önce kendisinden bahsediyorduk ya, Gülten Akın vefat etmiş.” Ama bunu söylerken neden boğazımda bir yumru varmış gibi hissetmiştim?

O akşam basında Gülten Akın’la ilgili yazılanları okudum. Bu yazılar beni daha önce bir başka derste başka bir öğrenci grubuyla yaptığımız tartışmaya götürmüştü. Erkek öğrencilerden biri bir yerlerden duyduğu, kadınlardan iyi komedyen ve şair olmaz, tezini savunuyordu. Neden olmasın, demiştim. Bu dediğin hayatın bir yerine kadar doğru çünkü kadınlar erkeklerle aynı zaman diliminde okumaya, yazmaya başlamadılar. Kadınlara toplum içinde gülmenin ayıp ve günah olduğu öğretilmişken nasıl birilerini güldürsünler? Duyguları açık etmenin ayıp olduğu öğretilirken nasıl şiir söylesinler? Ama biliyor musunuz, bizim türkülerimizin, ağıtlarımızın pek çoğunda kadın izi vardır. Gurbete gider, çocuğu ölür, kocası ölür, kocası askere gidince çeşitli tehlikelere maruz kalır. Kadın bunları ağıda döker, türküye döker. Sonra bir kız öğrencim söz alarak, “Kim demiş kadından iyi şair olmaz diye, olmasa Dağlarca’dan sonra Türkçenin yaşayan en büyük şairi unvanını alır mıydı Gülten Akın?” demişti.

O akşam şöyle düşünmüştüm: Ana diline sahip çıkması, onu incelikleriyle kullanması, destanlarında türkülerinde halkını anlatması nedeniyle Gülten Akın parantezi kapanmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...