KENDİ BAKIŞINDA
BİR SES OLABİLMEK
Şubat 2021
Bir bozgun havasında ülke. Aşınıyor her şey, dil ve zaman içinden konuşmak bile bozguna uğramış bir zamanın ruhunu anlamaya yetmiyor. İnsan ilişkileri lime lime… Yazılıp edilenlerin bu ülkenin ruhunu yansıtmaya yetmediği ortada. Herkes kendi acısıyla baş başa. Bir adım öne nasıl geçebilirim derdinde.
Yüzünüzü Anadolu’ya döndüğünüzde bambaşka bir seyirle yüzleşseniz de; orada da ikili hayatların yaşandığını gözlüyorsunuz. Aynı yerde iki ayrı zamanın ruhunu derinden hissediyorsunuz.
O sesi yakalayabilmek, o ruhu daha derinden hissedebilmek için adım adım 81 ili kat etmeye karar kıldım. Ne kadar sürer, beni nerelere taşır bilemem şimdiden. Anadolu’nun bu melez ruhunu gözlemek, çokkültürlü/çoksesli yanını gözlediklerimle yazmak derdim; dahası kendi sesimiz olabilmenin yolunun nerelerden gelip geçtiğini anlamak tüm derdim.
Bir tür “adım adım Anadolu”… Bir zamanlar Fikret Otyam’ın röportajlarına “gide gide” adını vererek Anadolu’yu kolaçan etmesi çok anlamlı gelir bana. Gerçi bugün artık o tarzda yazan, gezip eden yok. Gurmecikler, seyahat uzmanları çoğalalı beri Anadolu’nun vitrinine bakar oldu çoğumuz. Rahat döşekler, ağız tadında yemekler yemek için insanları yollara düşürme telaşı gene vahşi kapitalizmin bir oyunu değil midir?
“Bu ülke”, giderek “yok ülke”ye dönüşüyor; kimliksiz, kimsesiz, aidiyetsiz bir yer…
Uğradığı kazalar, başına gelenler; büyüyememe, çocukluktan çıkamama sanrısı, ruhunda yaratılan ikilemler, tersyüz edilen tarihi, gelinen yerin rengini anlatıyor bize aslında.
“Demokrasi”, “insan hakları”, “hukuk devleti” aşınan dilin oyuncağı artık.
Ayakların baş olduğu, payelendirildiği ülkede hiçbir şey yazmak gelmiyor içimden… Nâzım Hikmet’in şu şiirini okudukça daha çok uzaklaşıyorum içinden geçtiğimiz karanlıktan…
Kar Yağıyor
Lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
Kar yağıyor karanlıklara.
Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.
Kar...
Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar...
Ve şehir kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.
Lambayı yakma, bırak!
Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
Kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.
Ve dönüp, Cemil Meriç’in Bu Ülke’sini okuyorum yeniden. Tek kurtuluşun ancak okumak olduğunu düşünerek yol alıyorum. Çünkü bu ülkede kendi sesiniz olabilmenin ne denli zorlu bir uğraş gerektirdiğini biliyorum.