SOSYAL MEDYA

27 Ocak 2021 Çarşamba

Zehra Görgel - Devrik Donna

 

DEVRİK DONNA

"Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım"

Didem Madak

Didem benim boynumu büktüler. Solduğundan habersiz gül gibi kaldım dalımda. Kırmadılar Didem koparmadılar, büktüler. Dikenine mahcup o güle, can yanığı kokmayı öğrettiler.

Susacak kimsem yok Didem, ben Donna. Benimle anlar mısın?

***

Bir âna darılıp kadere gazel yakmaktan bıktım Didem. Bütün yalnızlıkların acısını, faili bariz yaralarıma bastığım sepya tebessümlerle çıkarıyorum. Rüzgârda hırpalanmaktan mest olmuş bembeyaz bir kâğıt telaşesiyle, kelimelerin ağırlığı düşsün diye bekliyorum başıboş çırpınışlarımın üstüne. Bir zamanlar olduğum kişiyi hatırlamak için, rengine el kara deliklerin içinden geçiyorum. Kendime karşı işlenmiş karanlık bir suç muyum da, bağrıma bastığım taşlara af mektupları sarıp, gönlümü hapsettiğim evin camına pişmanlıklar atıp duruyorum?

Sanırım ben Didem, failden soramadığı hesabı her gece hatıralardan soran, Sisifos'tan bozma bahtına terk bir mefulüm.

***

Çok önceden hayat, "bir kere geçsin de göreyim" diye ya pencere kenarında ya balkonda masa başında saatlerce bekleyecek kadar uzundu. Artık hep bir şeylerden vazgeçiyorum Didem. Kendi hayalimde suretim seçilmez oluncaya kadar, sırtımı kendime dönüp yürüyorum. Ama bilirsin nasıldır; umudunu nerede kaybettiysen, deli divane koşturan karınca gibi, gittiğin yol üstünde bulduğun yüz güldüren her şeyi alıp oraya götürüyorsun yine. Umudunu kimde kaybettiysen, hayatı kendine onunla yakıştırıyorsun. Oysa bir kez vazgeçince, kendine yeniden başlamaktan, dünyayı baştan var etmekten başka seçenek yoktur. Yok değil mi Didem? Şair burada ziyadesiyle failatün failatün failün. Şiirlerden alt yazı talep ediyorum.

***

Ne zaman ağlamak düşse fikrime, kanatlanıp konuyor sebebi gözümün pınarına. İçime atsam, kuşlar susuz kalacak. Atmıyorum ben de Didem. Sonra toparlarım yalanına yenilen çekmece gibi içime dökülenlerle gün saymıyorum bir süredir. Kayıt dışı düşmanlıkları ihbar edip kendini kolilere yığmış tedirgin bir yuvayım, duvarlarında hüsran kaçakları görünen. Geçmişin tüm sığınaklarını ele verdim. Tanrı biliyor, gidecek bir yurdum da yok. Ne çare, kalmak gurbetini sıla eylemek zulmünü sineye çekemiyor daha fazla, kavmini kaybetmiş bu münferit göçmen. Sırtımdaki bıçaktan başka silah yok üstümde. Elim sırtıma ermiyor. Ben de Brütüs!

Bütün rağmenleri görmezden gelerek, benim çilemi de doldurur mu denizleri dolduran, kanaat kullanıp, binasından olunca bahçede ders yapan Hababam'a denk azmimden? Hem şeytana uyup yapılanlar yüzünden, neden tek benim kulağım çekiliyor Didem?

***

Hep nerede arasam, hep orada olan bir şeyin yokluğu. Hep ne ile doldursam, hep kendini çoğaltan bir boşluk. Anladım. İnsanın başına geliyor, başından geçmiyor. Ama vitrin mutluluğu kuşanmaya nasıl heves ediyorlar Didem? İnsana mutluluk yakışmaz mı? Öyle yakışmıyor ki görsen! Tanımlanmış sevinçlere karşılık gelmeyen her şükür vebalı. Demirden riya maskeli dertler, kibir kulelerinde sürgün. Hâlini söylemek, çaresizliğin yankısı. Boşluğu örtmek için karalanmış bir yüzle, kendini başkaların zihninde yaşamak değil midir asıl hastalık Didem? Geçmiş olsun. Teşekkürler. Kapanış. Ben hazır giyim mutluluğu pek beceremem. Palyaço kostümleri dikiyorum kendime, çarkıfelek çiçeği renginde yel değirmenlerinden. Hayal kırıklarımı birbirine eklemeyi öğrendim, sanço panza ile haute couture çalışıyoruz artık Didem.

***

Ben bu satırları yazarken, herkes bir diğerine hep daha uzak. Tanışmadığımıza memnun oldum.


1 yorum:

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...