SOSYAL MEDYA

31 Mart 2021 Çarşamba

Deniz Zeka

 

Kahraman Olabilirsek Görünür Müyüz?

                                                                                                   Her Çağın Hastalığı Görünmek

                                                                                                                                                             

18. yüzyılda Paris’in en kötü kokan yerinde doğmuştu.

21. yüzyılda Gotham şehrinde yaşıyordu.

Annesi onu balık temizlediği tezgahın altında doğurmuş ve çöp yığınlarının arasında bırakarak ölüme terk etmişti.

Annesinin gerçek annesi olmadığını öğrendiğinde çocukken neden annesinin ona kötü davrandığını daha iyi anlamıştı.

Her ikisi de anti-kahramandı. Ne çok güzellerdi, ne çok başarılılar, ne de çok zengindiler.

İkisi de çevrelerinde bir uzama sahip değillerdi. Kimse onların varlığını hissetmiyordu.

Hatta kendileri bile varolup olmadıklarını bilmiyorlardı.

Kimden mi söz ediyorum Joker filminin karakteri Artur ve Patrik Süskind’in Koku kitabının karakteri Granouille’den.

Joker filminde yönetmen; yaşadığımız çağın  sosyal adaletsizliğini, gelir dağılımındaki eşitsizliğini, vatandaşlarına verdiği vaatleri yerine getiremeyen demokrasilerin varlığını ve tüm bunların sonucu olarak insanların ümitlerini yitirerek bu düzene baş kaldırmalarını anlatmaya çalışmış olabilir, oysa bu filmi ben iyilerin kötülere karşı haklı isyanı olarak okumak istemiyorum.

Bu filmi ben ezilenlerin uğradıkları zulüm karşısında günün birinde aydınlanıp güçleneceği şekilde okumak istemiyorum.

Bu filmi ben mazlumların alınmış ahlarının yanıtı olarak okumak istemiyorum.

Ben bu filmi, iki anti-kahramanın bireysel çıkışları olarak okumak istiyorum.

Ben bu filmi çocuklukları çalınmış, hayatı kahramanların penceresinden okumaya alıştırılmış iki bireyin çığlığı olarak okumak istiyorum.

Bu filmi ben varlıklarını ispat etmeye çalışan iki karakterin varoluş mücadelesi olarak okumak istiyorum.

Bu filmi ben suçu toplumun hazırladığı bireyin işlediğini bir kez daha anımsayarak okumak istiyorum. Kahramanlar bekleyen ve bu kahramanları bir şekilde çıkaran toplumların yorucu baskısı olarak olarak okumak istiyorum.

 Kahraman olmak için çabalayıp durduğumuz ve bundan yorulduğumuzu düşünerek okumak istiyorum.

Dünya büyük bir bataklık, Gotham ve 18. yüzyılın Paris’i de o bataklığın bir parçasıdır. İşte tam da böyle bir ortamda Artur, çöp grevinin olduğu bir dönemde ne kadar başarısız bir komedyen olduğunu fark eder. Kimsenin kendisini fark etmediğini bilmektedir. Aslında kendisi de varolup olmadığının farkında değildir. Tek amacı  var olduğunu hem kendine hem de çevresindekilere ispat etmeye çalışmaktır.

Tıpkı Koku kitabındaki Fransa’nın 18. yüzyıldaki betimlemesi gibidir filmin açılış sahnesi. Görüldüğü gibi insanlığa dair hemen hemen her şeyini kaybetmiş bir şehirdir hayali şehir Gotham. Orada zamanı anlamak çok zordur, gündüzleri “Yağmur yağdı yağacak” durumunda kasvetli bir hava, geceleri karanlığa teslim olmuş sokaklar, çöp yığınlarıyla dolu arka sokaklar, her yerde cirit atan fareler, öfke dolu insanlar...  Gotham, sanki bir  açık hava akıl hastanesi gibidir.

Hem Patrik Süskind’in Koku kitabında yer alan Grenouille hem de Joker filminin karakteri Artur  varlıklarını  ispat etmek için cinayet işlemeye başlarlayan anti-kahramanlardır.  Bu şekilde kendilerini fark ettirmeye çalışırken  aynı zamanda yaşadıkları çağın eleştirisini de yapmaktadırlar.

Grenouille varoluşunu kanıtlamak  için çıktığı yolculukta  öyle bir hal alır ki, amacına ulaşmak için gözünü kırpmadan cinayetler işler. En güzel kokuyu bulacak ve  yaratacağı  bu parfüm sayesinde insanlar onu fark edecek, varlığını kabul edecek ve seveceklerdir. Roman boyunca insanlar tarafından fark edilmeyen, istenmeyen, Grenouille aslında hor görüldüğü için değil varlığının farkına varılmadığı için bir yer kaplamaz. Birey olarak bir değeri yoktur, çünkü o başkaları için yoktur. “Onun başka insanlar gibi çevresini saran bir uzamı, havada yaydığı bir dalgası, öbür insanların yüzüne düşüreceği bir gölgesi yoktu.” (Süskind 162) Artık insanlığı büyüleyecek olan o ulvi kokuyu yaratmak için harekete geçecektir. O eşsiz parfümü yaratır ve bir damlası bile insanları büyülemeye yeter.

 İnsanlarda o kadar büyük bir hayranlık oluşur ki, kapıldıkları bu haz dalgasına karşı Grenoille’in katil olmadığına inanılır, sevgi akar sevgi taşar her yerde. Grenoille şaşırır, yarattığı koku insanları büyülemiş ve kendisini darağacından kurtarmıştır fakat kimse gerçekten kendisini sevmemiştir. İnsanlar sadece yaratmış olduğu bu maskenin sarhoşluğu ve büyüsü altındadırlar. Sanatçı Grenoille böylelikle kendi canavarını yaratmıştır.

Artur da aynı şekilde kendi varlığını kanıtlamak için en etkili espriyi yaratacaktır. Tesadüfen de olsa iki kişiyi öldürdüğünde  fark edildiğini görür. Göründüğünü anlar. Görünmenin verdiği hazla yaşadığı şehrin en ünlü televizyoncusunun programında canlı yayında onu öldürür. Artık görünmüştür ve dışarı çıktığında herkes ona hayrandır. Onlar artık birer kahramandır(!!!!)

Görüyoruz ki her dönem, kendi aydınlanmasıyla kendi canavarını yaratıyor, ama değişmeyen bir hastalık görünmek... Bu hastalığın seyri giderek artıyor ama değişmiyor. İster 18. yüzyıl olsun isterse 21. yüzyıl  hiç fark etmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...