KÖLELİKTEN BİREYSELLİĞE DÖNÜŞÜM
Franz Kafka, 3 Temmuz
1883 tarihinde Prag'da dünyaya gelir. Kafka’nın babası, Yahudi bir tüccar olan
Hermann Kafka, annesi ise Alman-Yahudi bir ailenin kızı Julie Löwy’dir. Taşrada
yetişmiş, emekçi sınıfına mensup olan babasının katı ve otoriter kişiliği,
Kafka’nın baskı altında, içe kapanık ve mutsuz bir çocukluk yaşamasına,
özellikle babasıyla sorunlu bir ilişki kurmasına sebep olur. Çocukluğundan
itibaren babasının karşısında hissettiği acizlik ve yetersizlik duygusu
Kafka’nın tüm yaşamında kendi olma konusunda çatışmalarının kaynağını
oluşturur. Toplum karşısında da aynı güçsüz, uyumsuz çocuk rolünü devam
ettirir. Kafka, Babaya Mektup’ta
babası ile kurduğu ilişkinin tüm hayatını nasıl etkilediğini şöyle ifade eder: “Kendimi
acınılası bir halde görürdüm, üstelik yalnızca senin önünde değil, tüm dünyanın
önünde, çünkü sen benim için her şeyin ölçüsüydün.” Kafka’nın hayatına bakıldığında
toplum karşısında hissettiği dışlanmışlık duygusunun ailesinde başladığı
söylenebilir. Dönüşüm öyküsünün kahramanı Gregor Samsa’nın ailesi ve toplumla
yaşadığı çatışmaların Kafka’nın gerçek yaşamından izler taşıdığı muhakkaktır.
Franz Kafka en uzun ve en
tanınmış öyküsünün meşhur ilk cümlesi olan “Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı
düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu,”
cümlesiyle büyük bir soğukkanlılık içinde bu geri dönüşü olmayan başkalaşımın bir
gün toplumsal yapıya karşı olan her bireyin başına gelebileceğini işaret eder
gibi, okuyucuyu sarsarak, gerçekle kurmacanın iç içe geçtiği bir dünyaya okuyucuyu
öykünün sonuna kadar hapsediyor.
Öyküdeki böcek
metaforuyla aile ve toplum tarafından sömürülen insan işaret edilmektedir.
Eserde insanın ancak işe yaradığı ve toplumsal normlara uyduğu sürece aile ve
toplum içinde var olabileceği alt metinlerle verildiği görülüyor. Kafka’nın bu
öyküsünü 1915 yılında yazdığı dikkate alınırsa sanayi devriminin etkisiyle
devrin gerektirdiği gibi bir yaşam süren; uzun çalışma saatleriyle köleleştirilen,
çalıştığı sürece toplumda var olabilen insanlardan biri olan Samsa böceğe
dönüşerek zincirlerini koparıp sürüden ayrılmak istiyor. Aslında Gregor
Samsa’nın böceğe dönüşü toplumun ve otoritenin sisteminden kaçarak birey
olabilme çabasından başka bir şey değildir.
Samsa, böceğe dönüştüğü
güne kadar toplum normlarına uyarak yaşayan, ailesinin geçimini sağlamak,
borçlarını ödemek için çalışan her çeşit köleliğe katlanan bir insandır. İş yerinde
köledir, aile içinde köledir. Samsa zincirleriyle barış içinde yaşayıp
otoriteyi kabul ettiği sürece de benimsenip sevilir. Bu kölelik sistemine
başkaldırı Samsa’nın bilinçaltında başlar, nihayet kendini sistemin dışına
atacak en uygun form olan böceğe dönüşür. Böceğe dönüştüğü andan itibaren artık
Samsa toplum ve ailesinin normlarının dışına çıkmış, sürüye aykırı sevimsiz bir
bireydir. Toplumun bir temsilcisi olan aile başlangıçta ümidini yitirmez,
Gregor’a bu yeni haliyle hareket alanı sağlanması için odasının boşaltılması
fikrine annesi karşı çıkar. Annesinin karşı çıkış nedeni ise oğlunun geri
döndüğünde her şeyi eskisi gibi bulmasının olup bitenleri unutmasını
kolaylaştıracağı düşüncesidir. Burada Gregor’un unutması istenen sistemden
koparak birey olma çabası içinde olduğu zaman dilimidir. Gregor tekrar toplum tarafından
kabul görebilmek için bireyselliğini bırakmalı yani böcek olduğu dönemi
unutmalıdır. Böylece ailesine yeniden uyum sağlayabilecek ve içinde olduğu
topluma hizmet edebilecektir.
Dönüşüm’de soğuk ve
gerilimli bir baba-oğul ilişkisi görürüz. Babasının dönüşerek sistemin dışına
çıkan, işe gitmeyerek üretime katılmayan oğlunu dışladığı, yokmuş gibi
davrandığı görülür. Babasının böceğe dönüşen oğlunu her an bastonuyla ezme
tehdidinde olması ve acımadan fırlattığı elmalarla Gregor’un ölümüne sebep olması,
babasının kendisini ezip geçeceğini düşünen çocuk Kafka’nın duygularının öyküye
alegorik yansımalarıdır diyebiliriz. Ailesi tarafından yok sayılan Gregor’un
topluma da uyum sağlaması mümkün değildir. Öleceği güne dek önce eve, sonra
odasına hapsolur, Samsa için dış dünya gittikçe uzaklaşan bir hayale dönüşür.
Gregor’un yeniden insan
olabileceğine dair ailenin ümidi kalmadığında ise kız kardeşinin sözleri dikkat
çekicidir : “Buradan gitmeli diye bağırdı kız kardeş, “tek çare bu, baba. Ama
onun Gregor olduğu düşüncesini kafandan atman gerek. Bizim asıl felaketimiz,
bunca zaman bu düşünceye inanmış olmamız. Fakat o nasıl Gregor olabilir ki?
Gregor olsaydı eğer, insanların böyle bir hayvanla birlikte yaşamalarının
olanaksızlığını çoktan anlar ve kendiliğinden çekip giderdi…” Burada sözü
edilen hayvan bireyselleşmiş, topluma uyumsuz insandır.
1986 yılında Ahmet
Cemal’in başarılı çevirisiyle Can yayınlarının edebiyatımıza kazandırdığı bu
eser; Franz Kafka’nın oluşturduğu Kafkaesk yapıyla otoriteye başkaldıran
insanın nasıl dışlandığının ve değersizleştirildiğinin resmini çizmektedir. Kafkaesk
dünyadaki yabancılaşma durumu; ezilmişlik ve güçsüzlük duygularıyla ifade
edilmesine rağmen insanın köleleşmekten kurtuluş ümidi olarak görülmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder