SOSYAL MEDYA

31 Mart 2021 Çarşamba

Zeliha Tamer Uçar

 


KÖLELİKTEN BİREYSELLİĞE DÖNÜŞÜM

Franz Kafka, 3 Temmuz 1883 tarihinde Prag'da dünyaya gelir. Kafka’nın babası, Yahudi bir tüccar olan Hermann Kafka, annesi ise Alman-Yahudi bir ailenin kızı Julie Löwy’dir. Taşrada yetişmiş, emekçi sınıfına mensup olan babasının katı ve otoriter kişiliği, Kafka’nın baskı altında, içe kapanık ve mutsuz bir çocukluk yaşamasına, özellikle babasıyla sorunlu bir ilişki kurmasına sebep olur. Çocukluğundan itibaren babasının karşısında hissettiği acizlik ve yetersizlik duygusu Kafka’nın tüm yaşamında kendi olma konusunda çatışmalarının kaynağını oluşturur. Toplum karşısında da aynı güçsüz, uyumsuz çocuk rolünü devam ettirir. Kafka, Babaya Mektup’ta babası ile kurduğu ilişkinin tüm hayatını nasıl etkilediğini şöyle ifade eder: “Kendimi acınılası bir halde görürdüm, üstelik yalnızca senin önünde değil, tüm dünyanın önünde, çünkü sen benim için her şeyin ölçüsüydün.” Kafka’nın hayatına bakıldığında toplum karşısında hissettiği dışlanmışlık duygusunun ailesinde başladığı söylenebilir. Dönüşüm öyküsünün kahramanı Gregor Samsa’nın ailesi ve toplumla yaşadığı çatışmaların Kafka’nın gerçek yaşamından izler taşıdığı muhakkaktır.

Franz Kafka en uzun ve en tanınmış öyküsünün meşhur ilk cümlesi olan “Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu,” cümlesiyle büyük bir soğukkanlılık içinde bu geri dönüşü olmayan başkalaşımın bir gün toplumsal yapıya karşı olan her bireyin başına gelebileceğini işaret eder gibi, okuyucuyu sarsarak, gerçekle kurmacanın iç içe geçtiği bir dünyaya okuyucuyu öykünün sonuna kadar hapsediyor.

Öyküdeki böcek metaforuyla aile ve toplum tarafından sömürülen insan işaret edilmektedir. Eserde insanın ancak işe yaradığı ve toplumsal normlara uyduğu sürece aile ve toplum içinde var olabileceği alt metinlerle verildiği görülüyor. Kafka’nın bu öyküsünü 1915 yılında yazdığı dikkate alınırsa sanayi devriminin etkisiyle devrin gerektirdiği gibi bir yaşam süren; uzun çalışma saatleriyle köleleştirilen, çalıştığı sürece toplumda var olabilen insanlardan biri olan Samsa böceğe dönüşerek zincirlerini koparıp sürüden ayrılmak istiyor. Aslında Gregor Samsa’nın böceğe dönüşü toplumun ve otoritenin sisteminden kaçarak birey olabilme çabasından başka bir şey değildir.

Samsa, böceğe dönüştüğü güne kadar toplum normlarına uyarak yaşayan, ailesinin geçimini sağlamak, borçlarını ödemek için çalışan her çeşit köleliğe katlanan bir insandır. İş yerinde köledir, aile içinde köledir. Samsa zincirleriyle barış içinde yaşayıp otoriteyi kabul ettiği sürece de benimsenip sevilir. Bu kölelik sistemine başkaldırı Samsa’nın bilinçaltında başlar, nihayet kendini sistemin dışına atacak en uygun form olan böceğe dönüşür. Böceğe dönüştüğü andan itibaren artık Samsa toplum ve ailesinin normlarının dışına çıkmış, sürüye aykırı sevimsiz bir bireydir. Toplumun bir temsilcisi olan aile başlangıçta ümidini yitirmez, Gregor’a bu yeni haliyle hareket alanı sağlanması için odasının boşaltılması fikrine annesi karşı çıkar. Annesinin karşı çıkış nedeni ise oğlunun geri döndüğünde her şeyi eskisi gibi bulmasının olup bitenleri unutmasını kolaylaştıracağı düşüncesidir. Burada Gregor’un unutması istenen sistemden koparak birey olma çabası içinde olduğu zaman dilimidir. Gregor tekrar toplum tarafından kabul görebilmek için bireyselliğini bırakmalı yani böcek olduğu dönemi unutmalıdır. Böylece ailesine yeniden uyum sağlayabilecek ve içinde olduğu topluma hizmet edebilecektir.

Dönüşüm’de soğuk ve gerilimli bir baba-oğul ilişkisi görürüz. Babasının dönüşerek sistemin dışına çıkan, işe gitmeyerek üretime katılmayan oğlunu dışladığı, yokmuş gibi davrandığı görülür. Babasının böceğe dönüşen oğlunu her an bastonuyla ezme tehdidinde olması ve acımadan fırlattığı  elmalarla Gregor’un ölümüne sebep olması, babasının kendisini ezip geçeceğini düşünen çocuk Kafka’nın duygularının öyküye alegorik yansımalarıdır diyebiliriz. Ailesi tarafından yok sayılan Gregor’un topluma da uyum sağlaması mümkün  değildir. Öleceği güne dek önce eve, sonra odasına hapsolur, Samsa için dış dünya gittikçe uzaklaşan bir hayale dönüşür.

Gregor’un yeniden insan olabileceğine dair ailenin ümidi kalmadığında ise kız kardeşinin sözleri dikkat çekicidir :  “Buradan gitmeli diye bağırdı kız kardeş, “tek çare bu, baba. Ama onun Gregor olduğu düşüncesini kafandan atman gerek. Bizim asıl felaketimiz, bunca zaman bu düşünceye inanmış olmamız. Fakat o nasıl Gregor olabilir ki? Gregor olsaydı eğer, insanların böyle bir hayvanla birlikte yaşamalarının olanaksızlığını çoktan anlar ve kendiliğinden çekip giderdi…” Burada sözü edilen hayvan bireyselleşmiş, topluma uyumsuz insandır.

1986 yılında Ahmet Cemal’in başarılı çevirisiyle Can yayınlarının edebiyatımıza kazandırdığı bu eser; Franz Kafka’nın oluşturduğu Kafkaesk yapıyla otoriteye başkaldıran insanın nasıl dışlandığının ve değersizleştirildiğinin resmini çizmektedir. Kafkaesk dünyadaki yabancılaşma durumu; ezilmişlik ve güçsüzlük duygularıyla ifade edilmesine rağmen insanın köleleşmekten kurtuluş ümidi olarak görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...