MAVİ ATKI
Tür: Hikaye (Yaşanmış bir olaydan esinlenerek
kurgulanmıştır)
Bugün
senenin ilk karı yağdı, sis dağıldı ama havada dondurucu bir soğuk var. İyi ki
boynuma mavi atkımı dolamışım diye düşündüm. Sevginin sıcaklığını da hissediyorum
bu atkıya sarındığım zaman. Kafamdaki sis dağılınca düşünce cümbüşünde öne
çıkan da bu mavi atkının bana hatırlattıkları oldu.
Bazen anılar da eski fotoğraflar gibi gözünün
önüne gelir insanın. İnsanlar çerçeveden çıkıp canlanır hatıralar da yeni
anlamlar kazanarak o günleri tekrar yaşatır.
Bir
süredir zihnimi kurcalayan günlerin fotoğraf karesi hayalimdeki çerçevesinden
çıkıp geldi bu sabah. Hatıralar beni o günlere sürüklediğinde hastanedeki
odamdayım. Masamın önündeki iki koltukta
oturan genç ufak tefek bir kadın ve bir erkekle yaptığım hararetli bir tartışma
geldi gözümün önüne. Umarsız bir serüvenin ilk anları.
Hayali biraz geri sardığımda kapımın birkaç
kere tereddütle çalındığını hatırlıyorum. Ben girin derken tereddütlü adımların
uzaklaşmaya başladıklarını hissetmiştim. Geri dönüp açılan kapı aralandığında
genç bir kadın uzandı ve zorlukla duyulan titrek bir sesle bana ‘doktor hanım
hatırladınız mı ben Gurbet’ dedi.
Anılar
böyle işte bazen biraz süslenerek bazen de bütün çıplaklığı ile zihninize
girer. Genellikle kapıyı bile çalmaz çünkü o günlerin anahtarı ondadır,
zihninize girerek dans ederler.
Hayaller
ile gerçek arasındaki sis o kadar geçirgen ki ben bile bazen sarmalın hangi
tarafında olduğuma karar veremiyorum.
Kar taneleri salınarak yere düşerken aynı anda
uzaklarda genç bir kadın hayata dair bütün yükleri sırtından atmış doğaya eşlik
edercesine dans ediyor.
Dansı tek başına yapan kadın, doğumsal kalp
hastalığı nedeniyle iki sene önce ciddi bir ameliyat geçirmişti ama şimdi hayatı karşısına almış
uçarcasına bir ritimle dönüyor..
Müziğin
sesi ve ritmi zamanla yavaşlayıp azalsa da notalar kar taneleri gibi havada
asılı kalıyor. Beste yapılmış bir kere, o dans edilecek. Müziği kapatıp dansı
durdurma çabalarım sonuç vermiyor.
Genç
kadın ve kocası masamın önündeki koltuklara karşılıklı oturdular. ‘Hamileyim
ben’ dedi ‘hem de iki aylık.’ Kocası
ufak tefek ezik bir adam gibi göründü. Oldukça tedirgindi biraz da suçluluk
içinde önüne bakıyor gibi geldi. Bakışlarımla göz hapsinde tuttuğum kocasını suçlu
ilan edeceğimi anlamış olmalı ki Gurbet araya girerek ‘Herifin bana bir şey
deyip zorladığı falan yok. Benim kararım. Ona kızmayın’ dedi.
‘Söz
vermiştin kim zorladı seni’ diye bağırdım kontrol edemediğim bir öfkeyle.
Sessiz kaldı ama yırtıcı ifadesi, kararlılığı ve ısrarlı bakışları ürküttü
beni. Bu kadın anne olmuş diye düşündüm. Onu bebek doğuramadığı için ‘tam bir
kadın’ saymayanlara inat. Küçük bedeni bir filin şefkatli gücüyle sarmalanmıştı
sanki.
2
‘Daha
çok da kadınlar bana göz süzerek bakıp eksik olduğumu hissettiriyorlar’ demişti
bir başka seferinde. Göz süzerek atılan o bakışların insanı ne kadar
incitebileceğini söyleyemedim. Hamileliği devam ettirmenin hayati risklerini
anlatıp onu ikna etmeye çok çalıştım ama güven ve cesaretle örülmüş giysilerini
aşıp yüreğine de aklına da ulaşamadım.
‘Ben
her şeyin farkındayım sen sadece beni takip edeceğine söz verip ilaçlarımı
ayarla ki hamilelik sırasında ve doğumda bebeğim bir zarar görmesin’ deyip
durdu. Kararından vazgeçmeyeceğini, çıktığı yoldan da asla geri dönmeyeceğini
bana net ifadelerle anlatınca onun takibini üstlenmekten başka bir seçenek
kalmamıştı.
İkimiz
için de zor ve stresli bir yolculuk başladı. Engebeli bir patikadan yukarı
doğru tırmanırken yolun kenarındaki uçuruma bakmayı bile göze almadan
birbirimize güç vererek ilerlemeyi sürdürdük.
Kontrollerini
aksatmadan bazen hastaneye bazen de muayenehaneye geldi. Bir seferinde bana ‘doktor hanım senin
sekreter bizden para almıyor ne iş.’ diye sordu. ‘Dostluğun ücretim olsun’
dedim. Gurbet de ‘o zaman ben de kızım olursa senin adını koyarım’ dedi el
sıkışıp anlaştık.
Planlı
sezaryen öncesindeki son kontrolünde bana mavi bir atkı örüp getirmişti ‘bebeğe
patik yelek örerken sana da bu düştü doktor hanım hem gözlerine de uyar’
diyerek verdi.
Doğum
bitip ameliyathaneden çıktığında benimle birlikte takibini üstlenen kardiyolog
arkadaşım ile birlikte yoğun bakımda onu bekliyorduk. Hafif uykulu, halsiz ama
dudaklarında zafer kazanmış bir kumandan gülümsemesi. ‘ ne savaştı ama’ dedi. Evet
anlamında başımı salladım ama kısık bir sesle ‘henüz bitmedi’ diyebildim. Muayenesinde
bir sorun yoktu. Tebrik edip yoğun bakımdaki tedavisini düzenleyerek ayrıldık. Ertesi
sabah servis vizitini yaparken acil koduyla yoğun bakıma çağrıldım.
O
sabah çocuğunu görmek için kalkıp bir hemşire nezaretinde için yeni doğan
servisine gitmiş. Oğlunu sevip okşamış dönerken aniden düştüğünü ve şuurunun
kapandığını anlattılar bana. Protez kapakta oluşan pıhtıdan kopan bir parçanın
beyine gittiğini anladım, acil operasyona alındı.
Ameliyattan
çıkıp yoğun bakıma getirildiğinde ekip olarak başındaydık.
Feri
gitmiş gözlerinde taşıdığı duygusal yükün ağırlığı, onun yaşam savaşına ortak
olan bizleri ezdi geçti.
Duygusal
ve rasyonel zihnindeki çatışmanın ifadesine yansımasında, bu kez kazanılmış bir
zafer değil ama küçük bir kadının hayata vedasındaki tevekkül vardı. Belki de
bana yansıyan buydu.
3
Gurbet
yükleriyle bizden ayrılırken geriye bir günlük çelimsiz bebek kaldı. Sabah adı
Yunus olsun demiş babasına. Emanetimizi sahiplendik büyümesini izliyoruz.
Anıların
zihnime üşüştüğü karlı günün sabahında hastaneye varıp odamda masamın başına
geçtim ve ısınmak için koyduğum çayı yudumlarken bilgisayarımı açtım.
Günlük
gazetelere göz atarken yine ‘kadına şiddet’ haberi ile sarsıldım. Gurbet’in
yaşadıkları da onu ölüme taşıyan da farklı bir şiddet şekliydi. Göz süzmeler,
küçümseyen imalı laf sokmalar da onun kalbine saplanan bıçak darbeleriydi..
Bütün
kadınları, nereden ve nasıl gelirse gelsin şiddetin her çeşidine karşı uyarmak
gereğini tekrar hatırladım.
Gurbet
hayalimdeki çerçevesinden yeniden çıkıp geldi ve ‘yaz bari’ diyerek sarstı
beni. ‘Yaşadıklarını kendi kararı sananları da uyar!’
Gurbet aslında
biz kadınlara çok da uzak değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder