SOSYAL MEDYA

31 Mart 2021 Çarşamba

Prof. Dr. Yelda Başaran

 

MAVİ ATKI

Tür: Hikaye  (Yaşanmış bir olaydan esinlenerek kurgulanmıştır)

Bugün senenin ilk karı yağdı, sis dağıldı ama havada dondurucu bir soğuk var. İyi ki boynuma mavi atkımı dolamışım diye düşündüm. Sevginin sıcaklığını da hissediyorum bu atkıya sarındığım zaman. Kafamdaki sis dağılınca düşünce cümbüşünde öne çıkan da bu mavi atkının bana hatırlattıkları oldu.

 Bazen anılar da eski fotoğraflar gibi gözünün önüne gelir insanın. İnsanlar çerçeveden çıkıp canlanır hatıralar da yeni anlamlar kazanarak o günleri tekrar yaşatır.

Bir süredir zihnimi kurcalayan günlerin fotoğraf karesi hayalimdeki çerçevesinden çıkıp geldi bu sabah. Hatıralar beni o günlere sürüklediğinde hastanedeki odamdayım.  Masamın önündeki iki koltukta oturan genç ufak tefek bir kadın ve bir erkekle yaptığım hararetli bir tartışma geldi gözümün önüne. Umarsız bir serüvenin ilk anları.

 Hayali biraz geri sardığımda kapımın birkaç kere tereddütle çalındığını hatırlıyorum. Ben girin derken tereddütlü adımların uzaklaşmaya başladıklarını hissetmiştim. Geri dönüp açılan kapı aralandığında genç bir kadın uzandı ve zorlukla duyulan titrek bir sesle bana ‘doktor hanım hatırladınız mı ben Gurbet’ dedi.

Anılar böyle işte bazen biraz süslenerek bazen de bütün çıplaklığı ile zihninize girer. Genellikle kapıyı bile çalmaz çünkü o günlerin anahtarı ondadır, zihninize girerek dans ederler.

Hayaller ile gerçek arasındaki sis o kadar geçirgen ki ben bile bazen sarmalın hangi tarafında olduğuma karar veremiyorum.

 Kar taneleri salınarak yere düşerken aynı anda uzaklarda genç bir kadın hayata dair bütün yükleri sırtından atmış doğaya eşlik edercesine dans ediyor.

 Dansı tek başına yapan kadın, doğumsal kalp hastalığı nedeniyle iki sene önce ciddi bir ameliyat  geçirmişti ama şimdi hayatı karşısına almış uçarcasına bir ritimle dönüyor..

Müziğin sesi ve ritmi zamanla yavaşlayıp azalsa da notalar kar taneleri gibi havada asılı kalıyor. Beste yapılmış bir kere, o dans edilecek. Müziği kapatıp dansı durdurma çabalarım sonuç vermiyor.

Genç kadın ve kocası masamın önündeki koltuklara karşılıklı oturdular. ‘Hamileyim ben’ dedi  ‘hem de iki aylık.’ Kocası ufak tefek ezik bir adam gibi göründü. Oldukça tedirgindi biraz da suçluluk içinde önüne bakıyor gibi geldi. Bakışlarımla göz hapsinde tuttuğum kocasını suçlu ilan edeceğimi anlamış olmalı ki Gurbet araya girerek ‘Herifin bana bir şey deyip zorladığı falan yok. Benim kararım. Ona kızmayın’ dedi.

‘Söz vermiştin kim zorladı seni’ diye bağırdım kontrol edemediğim bir öfkeyle. Sessiz kaldı ama yırtıcı ifadesi, kararlılığı ve ısrarlı bakışları ürküttü beni. Bu kadın anne olmuş diye düşündüm. Onu bebek doğuramadığı için ‘tam bir kadın’ saymayanlara inat. Küçük bedeni bir filin şefkatli gücüyle sarmalanmıştı sanki.

2

‘Daha çok da kadınlar bana göz süzerek bakıp eksik olduğumu hissettiriyorlar’ demişti bir başka seferinde. Göz süzerek atılan o bakışların insanı ne kadar incitebileceğini söyleyemedim. Hamileliği devam ettirmenin hayati risklerini anlatıp onu ikna etmeye çok çalıştım ama güven ve cesaretle örülmüş giysilerini aşıp yüreğine de aklına da ulaşamadım.

‘Ben her şeyin farkındayım sen sadece beni takip edeceğine söz verip ilaçlarımı ayarla ki hamilelik sırasında ve doğumda bebeğim bir zarar görmesin’ deyip durdu. Kararından vazgeçmeyeceğini, çıktığı yoldan da asla geri dönmeyeceğini bana net ifadelerle anlatınca onun takibini üstlenmekten başka bir seçenek kalmamıştı.

İkimiz için de zor ve stresli bir yolculuk başladı. Engebeli bir patikadan yukarı doğru tırmanırken yolun kenarındaki uçuruma bakmayı bile göze almadan birbirimize güç vererek ilerlemeyi sürdürdük.

Kontrollerini aksatmadan bazen hastaneye bazen de muayenehaneye geldi.  Bir seferinde bana ‘doktor hanım senin sekreter bizden para almıyor ne iş.’ diye sordu. ‘Dostluğun ücretim olsun’ dedim. Gurbet de ‘o zaman ben de kızım olursa senin adını koyarım’ dedi el sıkışıp anlaştık.

Planlı sezaryen öncesindeki son kontrolünde bana mavi bir atkı örüp getirmişti ‘bebeğe patik yelek örerken sana da bu düştü doktor hanım hem gözlerine de uyar’ diyerek verdi.

Doğum bitip ameliyathaneden çıktığında benimle birlikte takibini üstlenen kardiyolog arkadaşım ile birlikte yoğun bakımda onu bekliyorduk. Hafif uykulu, halsiz ama dudaklarında zafer kazanmış bir kumandan gülümsemesi. ‘ ne savaştı ama’ dedi. Evet anlamında başımı salladım ama kısık bir sesle ‘henüz bitmedi’ diyebildim. Muayenesinde bir sorun yoktu. Tebrik edip yoğun bakımdaki tedavisini düzenleyerek ayrıldık. Ertesi sabah servis vizitini yaparken acil koduyla yoğun bakıma çağrıldım.

O sabah çocuğunu görmek için kalkıp bir hemşire nezaretinde için yeni doğan servisine gitmiş. Oğlunu sevip okşamış dönerken aniden düştüğünü ve şuurunun kapandığını anlattılar bana. Protez kapakta oluşan pıhtıdan kopan bir parçanın beyine gittiğini anladım, acil operasyona alındı.

Ameliyattan çıkıp yoğun bakıma getirildiğinde ekip olarak başındaydık.

Feri gitmiş gözlerinde taşıdığı duygusal yükün ağırlığı, onun yaşam savaşına ortak olan bizleri ezdi geçti.

Duygusal ve rasyonel zihnindeki çatışmanın ifadesine yansımasında, bu kez kazanılmış bir zafer değil ama küçük bir kadının hayata vedasındaki tevekkül vardı. Belki de bana yansıyan buydu.

 

3

Gurbet yükleriyle bizden ayrılırken geriye bir günlük çelimsiz bebek kaldı. Sabah adı Yunus olsun demiş babasına. Emanetimizi sahiplendik büyümesini izliyoruz.

 

Anıların zihnime üşüştüğü karlı günün sabahında hastaneye varıp odamda masamın başına geçtim ve ısınmak için koyduğum çayı yudumlarken bilgisayarımı açtım.

Günlük gazetelere göz atarken yine ‘kadına şiddet’ haberi ile sarsıldım. Gurbet’in yaşadıkları da onu ölüme taşıyan da farklı bir şiddet şekliydi. Göz süzmeler, küçümseyen imalı laf sokmalar da onun kalbine saplanan bıçak darbeleriydi..

Bütün kadınları, nereden ve nasıl gelirse gelsin şiddetin her çeşidine karşı uyarmak gereğini tekrar hatırladım.

Gurbet hayalimdeki çerçevesinden yeniden çıkıp geldi ve ‘yaz bari’ diyerek sarstı beni. ‘Yaşadıklarını kendi kararı sananları da uyar!’

Gurbet aslında biz kadınlara çok da uzak değil.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...