ÖĞLEN ARASI -3
Gülara’ya Mektuplar
Gülara, sana nasıl hitap etmem gerektiğini beceremiyor olsam da şunu
bilmeni isterim ki yazdığım her sözcük açılmaktan korkan birer tomurcuk. Körpe,
samimi ve sana özel. Bu sabah işe geç kalırım korkusuyla evden hızlıca çıkmam
az kalsın faciaya sebep oluyordu. Gizli buzlanmayı fark ettiğimde iş işten
geçmişti. Kaşlarını çattığını hisseder gibiyim. Canımın içi inan bana mühim bir
şeyim yok, sağlık ocağındaki doktor hafif incinme olabilme ihtimali üzerinde
durdu. Bunlar çaresi olan şeyler. İyileşmesi için biraz zamana ihtiyacı var.
Fakat gönül öyle mi? İncinmeye, zedelenmeye görsün. Tam iyileşti, kapandı
derken...
Güz çiçeğim beni asıl kederlendiren ikiyüzlü insanların gizli buzlanmadan daha
tehlikeli oldukları. Onların kalbimde açtıkları onarılmaz çatlaklar iyileşmesi
mümkün olmayan yaralara dönüştü. Bilsen kaç kez yamaladım yüreğimi, kaç
kez diktim söküklerini. Ucu kaçmasın diye türlü düğümler attım kılcal
damarlarıma. Sağlama aldığımı zannederken en olmadık yerlerden sızdı, sinsi bir
düşman gibi.
Canımın içi seni hususi meselelerimle yormaya hakkım yok. Fakat sen de
biliyorsun beni anlayanın en iyi sen olduğunu. Gün geçmiyor ki sensizlik bende
biçareliğe dönüşmesin. Takvimi her gün koparmayışım ihmal ettiğim anlamına
gelmesin. Buralarda vakit fazlasıyla tembel. Yayılıyor, uzuyor ertesi güne
sarkıyor. Akdeniz’de öyle mi? Hele sen yanımdayken. Şimdi uzaklarda olman,
aramıza mesafelerin girmesi gönül ıraklığı anlamına gelmesin. Her an benimlesin
ve zihnimin işlek caddelerinde dolaşıyorsun. Dün akşam sana neleri
yazacağımı düşündüm. Daha doğrusu ne yazarsam mutlu olursun düşünceleri zihnimi
kurcaladı durdu. Sonunda saçlarına şiir yazmaya karar verdim. Erken alınmış bir
karar değildi elbette. Bir haftadır düşüncelerimi meşgul ediyordu. Portakal
kokularının saçlarına karıştığını yazsam Zeze gücenir miydi? Her zaman
söylediğim, savunduğum yargılar kesinlik kazanarak beni yanıltmadı. Evet,
planın dâhilinde ilerlemek her zaman mümkün olmuyor ne yazık ki. Bu mektubum
için de geçerli. Yazmak istediğim şiirin yerini şikâyetler aldı. Umarım bu
durum kalbinde en ufak bir çarpıntıya neden olmamıştır. Bunu olgunlukla
karşılayacağından şüphem yok. Birtakım engellere savaş vermem gerekiyor belki
de. Fakat Don Kişot kadar asil yürekli olmamakla beraber şövalyelik yasalarını
bilemem ne yazık ki. Dünyayı değiştirmek bir yana kendimle ilgili en ufak bir
değişim söz konusu değil. Kendine hayrı olmayan bir şövalye...Değişim demişken
şu fular mevzusu canımı hayli sıkmaya başladı. Küçük yerlerin dedikodusu büyük
olur. Duymazdan geldikçe... Hani şu dostluğumuzun ipleriyle dokuduğun fulardan
söz ediyorum. Daha evvel bu konuya değinmiştim sanırım. Bazı alışkanlıklarımın,
vazgeçemediklerim desem abartmış olmam, bir başkasına malzeme olması canımı
sıkıyor. Bir fular üzerinden düşüncelerimi sorgulamak bana göre şeyler değil.
Gülara, ruhumun aydınlığı, varlığınla hayatıma anlam katan can dostum. Güzel
bir eve sahip olamamam benim için kayıp değil doğrusu. Metaya önem vermediğimi
bilirsin. Oysa senin dostluğunu kazanmak kadar güzel ne var bu dünyada. Şimdi
sözde dostlarım dünyalık şeylerin gözümde bu denli değer kaybedişini duysalar
arkamdan olmadık laflar edecekler. Ah! Güz çiçeğim hakkımda çıkan
söylentiler canımı sıkmıyor değil. Sözüm ona Marksist düşüncelere sahipmişim,
sakalım, açığa vurmaktan kaçındığım duygularımın şekil bulmuş haliymiş. Ne
diyeyim. Ne vakit kılık kıyafet düşünceleri kuşatır oldu?
Bugün üzerimde garip bir sıkıntı var. Yerini tarif edemiyorum. Keşke ağrıyan
yerim dişim olsa karanfil tanesi koyar en azından ağrıyı ertelerdim. Bu durum
işlerime de sirayet ediyor. Sabahtan beri Ahmet Bey’in bakışları uyarı veriyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse haksız sayılmaz. Bilirsin düşüncelerim eylemlerimi
ele geçirmiş durumda. Zihnim yoğunlaştıkça hareketlerim yavaşlıyor. Buna engel
olamıyorum. Dün doktorla görüşmem vardı. Sırf sana verdiğim sözü yerine
getirmiş olmak için katlanıyorum. Alanında iyi olmak kibrinden yere bakmamayı
mı gerektirir? Lütfen bu sorumun cevabını yaz.
Efendim, kendim olmalıymışım. Duygu ve düşüncelerim özgün olmalıymış. Başkasını
taklit ederek yaşam sürmek kendime yaptığın en büyük kötülük olurmuş. Buna
hakkım yokmuş. Bu sessiz eylemlerim varoluşçuluk felsefesinin yasalarına
aykırıymış. Kendi varlığımı sorgulayarak tek olduğuma, biricik olduğuma
inanmalıymışım. Falan feşmekan. Diyeceğim o ki doktor ne sen yargıçsın ne
de ben suçlu. İfade yeteneğimin olmayışı yüreğimde uçsuz, bucaksız arazilerim
olmadığı anlamına gelmesin. Dış görünüşümle yargılanmam psikolojinin yasalarına
ters düşmez miydi? Fakat insan susmaya görsün, kendin olmanın dışına
da kalıveriyorsun. Birileri kolundan tutup kar, fırtına demeden seni dışarı
fırlatıyor. Ve canımın içi acı olan şu ki kendi evinin yabancısı oluyorsun.
Ah Gülara’m! Seni evrenin sahibine emanet ediyor, içimde devleşen
sevgiyle kucaklıyorum. Haftaya salı görüşmek umuduyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder