SOSYAL MEDYA

27 Ocak 2021 Çarşamba

Hülya Üstün Köseleci - Kasım Yağmuru

 KASIM YAĞMURU

Körfezin üzerine gri bir örtü serilmiş. Martılar olmasa, insan kendini mezarda sanabilir. Ne çirkin renk şu gri. Toprakla betonun karıştığı bu şehirde ölümün rengi.

“Serin ama açık hava iyi gelir, diye düşündüm,” deyince toparlıyorum kendimi.

“Eksik olma,” diyorum sadece.

Garson kirli maskesiyle dikiliyor. Çay içerim desem de, Sibel ısrar ediyor. İllâki çayın yanında karışık tost yiyelim. Garsona baktıkça midem bulanıyor. Maskesi böyleyse. Yiyemem, der demez, aklıma Hayal’le Mertcan geliyor. Acıkmışlar mıydı? Susuzluk çekmişler miydi?

“Celile teyze nasıl?” diye sözü açıyor Sibel.

“Nasıl olabilir ki? Önce babam, şimdi de kızıyla torunu.”

“Dayanması çok zor.”

“Allahtan sakinleştiriciler var.”

“İkiniz varsınız artık.”

Başımı sallıyorum. Böyle olacağı kimin aklına gelirdi. Koca aileden kala kala Celile hanımla ailenin sığıntısı Havva kaldı. Babamın ilk evliliğinden taşıyıp getirdiği bir yüktüm.

“Ağrısı çok. Sürekli ağlıyor,” diyorum. Bazen düşünüyorum da yitirdiklerine mi ağlıyor Celile anne, yoksa elime kaldığına mı? Ağlamak çeşit çeşittir. Mesela eski ağlamalarım bugünkülere hiç benzemezdi. O zamanlar utanır, hatta suçluluk duyar gizlenirdim ağlarken. Ne olmuş yani analığım biraz kızmış, dövmüşse. Kendi annem bile beni bırakıp gitmişken ağlamak şımarıklık değil miydi?

Bir damla düşüyor masaya. Bastıracak az sonra. Sibel kapüşonunu başına geçiriyor. “Eskisi gibi huysuzluk yapıyor mu sana?” diye soruyor.

“Bu saatten sonra yapsa ne olur?” diyorum.

Garson çaylarımızı bırakıyor. Çay tabaklarına iliştirilmiş şekerleri masaya bırakıyoruz. Nedense aklıma takılıyor. Yağmur yağarsa erir, yapışırlar masaya.

“Ne kadar kalacak sende?”

“Kırıkların kaynamasına bağlı. Sonrasını bilemiyorum. Gerçi nereye gidebilir ki?”

“Doğrusunu yapıyorsun,” diyor Sibel. Başımı denize çeviriyorum. Bir yanım zevk mi alıyor bu durumdan? Bana muhtaç oldukça geçmişin hıncını mı alıyorum? Utanıyorum kendime sorduğum sorulardan.

 Sibel “Celile teyzenin o binadan çıktığına inanmıyorum,” diyor.

“Üst katta oturuyordu. Çıkartılması kolay olmuş. Hayal’ler birinci katta oturuyordu.”

Esniyorum yüzüne karşı. “Geceleri uyku tutmuyor hiç.”

“Hepimiz öyleyiz, her an yeniden olacakmış gibi. ”

“Geçen gece boğulacak gibi oldum. Gecenin ikisi. Baktım Celile anne de derin uykuda. Geçirdim üstüme eşofmanları, çıktım. Dedim kendi kendime, yıkılsa da bu şehir yine güzel. Başka bir yerde, hangi kadın gecenin bir vakti tek başına sokaklarda gezinir?”

“O yüzden bırakıp gidemiyoruz ya,” diyor.

Oysa kaç kere tayin istemeye kalkıştım. Uzaklaşırsam geçmişin yükünden de kurtulurum sanmıştım. Her seferinde vazgeçtim.

“Ne diyordum? O gece sahil yoluna kadar yürümüşüm. Mehmet’e bir ışığın dibinde rastladım. Sırtını elektrik direğine, bir ayağını rıhtımın parmaklıklarının betonuna dayamış, sigara içiyordu. Beni görmedi.”

“Gidip konuşmadın mı?”

“Konuşmak mı? Ne için? ” diyorum öfkeyle.

“Geçmişte aranızda geçenler çok tatsızdı. Ama kız kardeşinin kocası, Mertcan’ın babasıydı. Onun da acısı büyük. Hem belki?”

“Onu unutamadığımı mı sanıyorsun?” diye soruyorum. Susuyor.

“Mehmet’i sevdiğimi sanmıştım o kadar. O benim için evdeki cehennemden kaçıştı. Onu esas, benden sonra Hayal’le birlikte olunca tanıdım. Bencilliğini, kabalığını o zaman gördüm.”

“Hâlâ öfkelisin ona.”

“ Evet. Hayal’le Mertcan’ı öldürdüğü için.”

“Nasıl yani? O saatte işte değil miydi?”

“İşte o yüzden. Hayal’in mesleğini yapmasına izin vermedi. Eve kapattı onu.”

Anlam arar gibi bakıyor yüzüme. Sesim yükseliyor. “Sibel dikkat etmedin mi? Enkazın altında kalanlar yaşlılardı, kadınlardı, çocuklardı. Hayal çalışabilseydi, o saatte evde olmayacaktı.”

Gözlerimden yaşlar boşalıyor. Bakıyorum masadaki şekerler erimeye başlamış. Başımı yukarıya kaldırıyorum. Farkına varmamışız. Yağmur hızlanmış. Masalar boşalmış, insanlar kafenin çardağının altına sığınmış.

“Islanıyoruz,” diyor cılız sesiyle.

“Boş ver,” diyorum. “İnsanın üstünde çatı olması her zaman iyi değil.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Feridun Andaç

  KENDİ BAKIŞINDA BİR SES OLABİLMEK                                                                                                         ...