ZİHNİMDEKİ ÇATLAKTAN SIZANLAR
Benimki de herkesin olduğu gibi kişiye özel bir yol hikâyesi. Yolculuk boyunca deneyimledikleri ile değişir dönüşür insan. Yaşam dediğimiz, hayallerle gerçeklerin, rüyalarla yaşanmışlıkların harmanlandığı fantastik bir kurgu galiba. Hayal ürünü düşüncelerle gerçekler bazen karışabilir, bazen de dans eden metaforlar örgüsünde kaybolup gider insan. Araf’ta mola alıp rüyalarla paralel evrene geçilebilir belki. Kuantum sıçramaların açıklaması da bu olabilir. Zihnimizdeki sisi dağıtarak hazineyi bulup çıkarmak için derin kazı gerekir.
Espritüel öğretiler, insanların ailelerini seçerek dünyaya geldiklerini öne sürer. Karmaları gereği ruhsal gelişimleri için gerekli olan deneyime uygun olan sahne ve oyuncuları da kendilerinin seçtiğinden bahsedilir. Sahneye uyarlayacağı oyun için ‘kastını’ ve ‘mekânı’ seçen bir yönetmen gibi. Yaşadıklarımız, gerçek mi yanılsama mı yoksa ikisi arasında evirilen, bazen yumuşak bir üslupta bazen de kasırga sertliğinde ezip geçen duygular serüveni mi o konuda emin değilim. Karmamız gereği savrulup duruyoruz sanki. Olayların gerçekte duygusal olarak yansız olduğunu, onlara anlam yükleyenin de kendimiz olduğunu hissederiz. Aynı olayın birisini çok sevindirirken bir başkasını hüzne boğduğuna birçok kez tanık olmuşuzdur. Bu nedenle, yaşadığımız olaylar değil, onlara verdiğimiz duygusal tepkiler ve baş etmek konusunda ne kadar istekli ve cesaretli olduğumuzdur önemli olan. Başkalarının nasıl algıladığını bırakıp kendi öykümüze sahip çıktığımız zaman değerli olduğumuz duygusuna erişim sağlarız. Her şeyi mükemmel yapmak için kendimizi tüketmeden hatırlamamız gerekenler Leonard Cohen’in ‘Anthem’ şarkısında ne güzel dile getirilmiş.
Dize şöyle: ’Her şeyde bir çatlak var. Işık içeri böyle sızar’ Çatlakları kapatıp saklamak yerine onların varlığını koruyarak mutlu olabileceğimizi fark etmek ve karşımıza açılan yeni yolları denemek önemli. Güvenli konfor alanımızda kalmakla, cesaretle arenaya çıkmayı göze almak arasında seçim yapmak zorunda kalırız bazen. Yeterli olamamanın utanç ve korkusuyla temas yüzeyini azaltıp çevremizle bir sorun yaşama riskini hep erteleriz. Kendimizi koruyalım derken giderek tutuk, korkak ve izole bir insana mı dönüşüyoruz acaba. Çok çalışmak, kurallara uymak, hedefe ulaşıncaya kadar her alanda fedakârlık yapmayı sürdürmenin mutlu ve doyumlu bir yaşamın anahtarı olduğunu hiç sanmıyorum. Kendimize karşı sevecen olduğumuzda başkalarına duyduğumuz merhamet çemberini de genişletiriz. Kişisel yolculuğumuzda ilerlerken kılavuzun da aynı kalmadığını ve hikâyemizin seyrinin bir anlamda esnek olduğunu hissederiz. Yol esnasında bizden bağımsız olarak ‘kelebek etkisi’ ya da mikado taşlarının dışarıdan gelen bir itici güçle yıkılması nedeniyle yol hikâyesinin seyri de umulmadık biçimde ansızın değişebilir. Yolcunun, hikâyesinin bu seyrine hiçbir katılımı yokmuş gibi görünebilir ama belki de ‘kader -motifi’ sahne almıştır. Belki de yolcu artık lokomotif olmaktan yorulup vagonlara takılıp sürüklenmeye bırakmıştır kendini.
Yolculuk sürerken, bazen de yaşamak istediğimiz hayat yerine, yaşayabildiğimiz kadarına davet edilebiliriz. Bu durumda olmamız gerektiğini düşündüğümüz kişiyi bırakıp olduğumuz yeni halimizi kabullenmeyi de öğrenmek zorunda kalırız. Kabul etmek ve şükretmekle birlikte, kendimizi sevmeyi de öğrenmektir yapılması gereken. Yeni hayatımızla var olmaya çalışmak, geri kalan günleri keyifle yaşamanın gizemli anahtarı olabilir. Yolculuğumuza ve kahramanı olduğumuz hikâyeye sahip çıkmalıyız. Bu yolculukta çok net hedefler koymanın gökyüzündeki bir yıldıza yürümek kadar hayatın yasalarını ve matematiğini anlamamak olduğunu da kabul edelim artık. Küçük Prens kadar naif olmadığımızı da bilelim.
Bütün kalbimizle yaşamayı seçerek bilinçli adanmışlıklar yaratıp hayatımızı aydınlatmanın farklı yollarını arayalım. Şükrederek, keyifle dinlenerek, neşeli bir oyun gibi yaşamanın ve kusurlarımızı kucaklamanın gücünü hayatımızın merkezine alalım. Hayatımızın geri kalanın ilk gününde, olduğumuz kişiye merhametle cesaret dileyelim. Yeni başlayan günün bereketini de ‘haydi rastgele’ diyerek selamlayarak başlayalım mesela.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder